Çocuk Kitaplığı

Çocuk Kitaplığı

25 Aralık 2013 Çarşamba

Büyümek hemen şimdi



Küçükler ve Büyükler
Brigitte Labbe-Michel Puech
Resimleyen: Jacques Azam
Günışığı Kitaplığı, 2013
7+ yaş

 Evrim Gökçe
  “Küçükler ve Büyükler” bir dizi başlıkta örnekler vererek büyümeye zaman tanımayı anlatan bir kitap. Sanki çocukluğunun keyfini büyüme sevdasıyla yaşayamayan küçüklere, “ağırdan alın, sakin olun, zamanı gelecek” diyen bir kitabı okuduğunuzu düşündürüyor.
 
Çocuk olmaktan mutlu olduğu günleri hatırlayanınız var mı? Çocukken hiç “iyi ki de çocuğuz” dediğimiz olmuş mudur?
Deliler gibi saklambaç oynarken anneniz “sofra hazır, çık yukarı, şimdi aşağı gelirim bak” diye hafif tehditkâr seslendiğinde yahut “on beş tatilinde” sayfalar dolusu “Işık, ılık süt iç” yazar, sütten buz gibi soğurken, içinizden-dışınızdan “ah bir büyüsem” demeyeniniz var mı?
Ya da çok mutlu olduğunuz anları düşünsek, bir doğum günü partisinde hediyelerle şımartılmış, anne babanız hem bütçelerini hem sizi mutlu etmeyi ev yapımı bir çikolatalı pastayla aynı potada eritirken, “çocuk olmak ne güzel” diye düşünmek yerine, “yaşasın, 1 yaş daha büyüdüm” demediniz mi?
Çocuk olmanın çocukluğu en komik kılan yanlarından biri de büyüme hedefine duyulan abartılı ilgi desek, çok yanlış bir şey söylemiş olmayız. Yaşını söylerken üstten almalar, ayakkabı numarasını illa ki biraz büyük söylemeler, en arka sırada oturmayı kabullenmek pahasına sınıfın en uzun boylusu olmaktan gururlanmalar… 

Kim demiş “evrim” kavramını çocuklara anlatmak zordur diye?


Kayra ile Kivi ( Bir Bilim Macerası)
Eileen Campbell

İş Bankası Kültür Yayınları, 2012

4+ yaş
Özlem Koç

Kedilerin bıyıklarını bilirsiniz değil mi? Ahh, o endamlı hallerine pek bir hava katan o uzun bıyıklar… Şimdi de alın o bıyıkları bir kuşa takıverin. Nasıl olacak bu, ediğinizi duyar gibiyiz. Nasıl olurmuş sorusunun cevabını size kitabımız verirken, buyrun Kayra ve Kivi’nin hikayesine.

“İnsanlar ve maymunlar ortak bir atadan evrimleşmiştir”. Bu kavramı bugün birçok yetişkine bile anlatmakta zorluk çekiyorken, “evrim” kavramını çocuklara anlatmak imkansız gibi gelebilir. Ancak –belki de onların eğitim sistemiyle henüz törpülenmemiş, herşeye açık algıları nedeniyle- bu sandığınız kadar zor olmayabilir. Hele ki elinizin altında bir Kayra ile Kivi kitabı da varsa.

Kayra, kuşlar hakkında bir ödev hazırlamak zorunda olan bir çocuk. Farklı bir kuş seçmek istediği için annesiyle babasının Yeni Zelanda seyahatlerinden getirdiği kivi kuşu oyuncağından esinle, bu kuşları anlatmak istiyor. Kivi kuşları büyük ayaklı, kanatsız, uzun gagalı ve bıyıkları olan bir kuş türü. Tabi ertesi gün okulda arkadaşlarının; “kanatsız kuş mu olur?” ve “bıyıkları varsa belki de kedidir” gibi yorumları nedeniyle biraz sıkıntı yaşıyor. Ve bu kuşun neden bu kadar farklı olduğunu anlatabilmek için daha fazla araştırma yapması gerektiğini anlıyor. Şansı yaver gidip ders zili çalınca, öğretmeni ertesi gün devam edebileceğini söylüyor. Macera da böyle başlıyor zaten.

18 Aralık 2013 Çarşamba

Meşgul İnsanlar Diyarında Umudu Arayanlar: Kızıl Ağaç ve Kayıp Şey



Kızıl Ağaç ve Kayıp Şey
Yazan ve Resimleyen: Shaun Tan
Çeviri: Seda Ersavcı
Çeviri: Sinan Okan
İthaki Yayınları, 2012

 Işıl Kızılırmak
 Kızıl Ağaç ve Kayıp Şey,  yalnızlık ve kasvet dolu bir dünyada yaşayan iki çocuğun dostluğu, aydınlığı ve umudu arama öyküleri anlatan iki kitap.


ALMA (Astrid Lindgren Memorial Award) ve Hugo ödüllü yazar Shaun Tan’ın iki resimli kitabı ‘Kızıl Ağaç’ ve ‘Kayıp Şey’ hakkında yazmaya başlamadan önce bu kitapların yalnızca çocuk kitabı olarak değerlendirilemeyeceğini söylemekte fayda görüyorum. Shaun Tan resimli kitaplarını kimler için yazdığını şöyle anlatıyor: “Okuyan ve bakan herkes için.  Yani merak eden;  tuhaflık,  gizem ve gariplikleri eğlenceli bulan,  soru sormayı,  hayal gücünü kullanmayı seven,  dikkatini ve zamanını bunlara adamaya hazır olan herkes için”
Gri Bir Odada Apansız Açan Çiçek 
Kızıl Ağaç;  kara gölgeler altında ezilen insanların yaşadığı bir yerde, umutsuz günlere uyanan, kendisini ve hayallerini arayan bir kızın hikâyesi.  Herhangi bir yer ve zamana ait değil bu hikâye.  Her şey kasvetli ve gridir, herkes başı önünde yürür. Hiçbir şey duymadan,  görmeden yaşamaktadır insanlar. Unutulmuş bir kıyıda ışığı arayan kızın dertleri her geçen gün büyümektedir ancak derdini anlatacak kimseyi bulamaz,  “dünya sağır bir makinedir.”  Daha iyi şeylerin gelmesini beklemektedir kız. Beklediği daha iyi şeylerse, o gerçekleşmesini beklerken yanından geçip gitmektedir.  Zaman her şeyi daha da kötüleştirmekten başka bir işe yaramaz. Dertler büyür, korkunç akıbetler yaklaşır.  “Bazen bilemezsin, ne yapman gerektiğini, aslında kim olduğunu veya nerede bulunduğunu” der ve umudu arar sabırla. Ama her yeni gün bir öncekinin aynıdır ve hayat böyle geçecektir sanki.  Bir gün hiç beklemediği bir şey olur,  gri odasının ortasında kızıl bir çiçek açar.  O çiçeğin “tam da hayal ettiğin gibi” koca bir ağaca dönüşmesi değil midir umut?

11 Aralık 2013 Çarşamba

Milyon Milyar Tane Yıldız Sayan Uykusuz: Koyun Russell[i]


Koyun Russel
Yazan ve resimleyen:  Rob Scotton
Çeviri: Berfu Durukan
Mandolin Yayınları, 2012
3+ yaş
Işıl Kızılırmak

Uzun bir gecede hele de uykunuz kaçmışken yapılacak en iyi iş kitaplara sarılmaksa, bizim size iyi bir önerimiz var. Siz, uykuyla başı dertte bir koyunla sizi tanıştırmak istiyoruz. Buyrun; dünyanın en komik koyunu Koyun Russel ve onun Kurbağapoposu Çayırı'ndaki gizemli dünyasına.

Uzun bir günün ardından etrafınızdaki herkes mışıl mışıl uyurken uykunuz mu kaçtı? Sağa sola döndünüz, uyumak için elinizden geleni ardınıza koymadınız ama kayıp uykunuz hala evine dönmedi mi? Sakin olun, yalnız değilsiniz. Kurbağapoposu Çayırı’ndan bir dostunuz da gelmek bilmeyen uykusunun peşinde. Peki, biz koyunları sayarak uyumaya çalışırken Koyun Russell ne yapacak?

Russell ve arkadaşları Kurbağapoposu Çayırı’nda yorucu bir gün geçiriyorlar. Öyle yorucu bir gün ki inanın yerlerinde olmak istemezsiniz! Günün sonunda kimi oyuncak ayısına kimi battaniyesine sarılır koyunların, dalarlar mışıl mışıl bir uykuya. Russell’ın gecesiyse biraz uzun sürecek gibi. Bir türlü gelmeyen uykusunu davet etmek için karanlığı bekler ama gelen uykusu yerine karanlık korkusu olur. Bu hazin uykusuzluk macerasında onu yalnız bırakmayan kurbağa dostuyla bir kamyonet kasasına, bir ağaç kovuğuna konuk olur. İşe yaradı mı dersiniz? Hayır, bu mekanlar hiç de rahat değildir ve uykusunun gittiği yerden gelesi yoktur pek. Sonunda saymaya karar verir. Uykusuz bir koyun olarak neyi sayabilir acaba? Ayakları? Çok kısa sürer bu sayma işlemi. Yıldızları sayar sonra ve kahkaha attıran enfes bir rakama ulaşır. Sonra insanoğlunun yöntemini dener, eşi dostu sayar… Nereye kaçtığını bilmediği uykusunun peşinde bütün gece  gezen Russell’ın gözleri nihayet kapandığındaysa çayırdakiler kahvaltı edip, gazeteleri okumaktadırlar.

Güneşe Akın Eden Yarışçı

Günle Yarışan Yarışçı
Ahmet Önel
Resimleyen: Elif Balta
Elma Çocuk Yayınevi, Kasım 2013.
7+ yaş


Mehmet Özçataloğlu

  Günle Yarışan Yarışçı” kentsel dönüşümün çocuklar üzerindeki etkisini anlatan, keyifle okunan, eğlenceli bir kitap.

Geçenlerde doğduğum evi tekrar görebilmek için eski mahallemize yol aldım. Yıllar yıllar sonra hem o günleri belleğimde tazelemek hem de çocuklarıma o evi gösterebilmek için yüreğim pır pır girdik sokağa. Bu kadar uzun süreden sonra her şeyin yerli yerinde olması şaşırtıcıydı gerçekten. Her şey yerinde duruyordu ama doğduğum ev ne üzücüdür ki yerinde yoktu. Yine de “kentsel dönüşüm” adı verilen tarih celladının mahalleme girememiş olması sevindiriciydi.

Bütün bunlar Ahmet Önel’in “Günle Yarışan Yarışçı” isimli kitabını okurken aklıma geldi. Elma Çocuk tarafından yayımlanan kitapta; kentten uzakta, doğanın içinde yaşayan bir çocuğun, Yiğit’in öyküsünü okuyoruz. Köpeği Karadut’la birlikte gezindiği bir gün Yarışçı’yla karşılaşır Yiğit. Ve öyküsü bu şekilde başlar. Yiğit’in öyküsü biraz da bizim öykümüzdür aslında. Otuzlu yaşlarını yaşayanların öyküsü… Şimdiki çocuklar doğadan ve doğallıktan uzakta, apartmanların arasında güneşi görmeden oynuyorlar. Bu yüzden Yiğit’in öyküsü büyükler için anısal, çocuklar içinse imrenilecek türden bir öykü. Yaşadıkları mahallede yapılacak olan yol için çalışan işçilerle Yiğit’in mücadelesidir bu kitap. Acaba ne yapsa da yol çalışmasını durdursa? Sonunda mı? Sonunu söylemeyeyim ki okuyucular meraklansın. Kazanan kim oldu dersiniz? Yol işçileri mi, Yiğit mi?

4 Aralık 2013 Çarşamba

Hitler “Yurdumu” çaldı.


     
Hitler Oyuncağımı Çaldı
Judith Kerr
Çeviri: Berfu Durukan
Tudem Yayınları, 2013, 1. Basım
7+ yaş
Özgül Kılınç

Bugün hala milyonlarca insan kaçakçılığı sonucu hayatını yitirirken ve yine milyonlarca insan doğduğu, büyüdüğü, anılarına mesken olan topraklardan ayrılmak zorunda bırakılırken savaş çığırtkanlarına iki çift laf etmek gerek. Savaşa Hayır!

II. Paylaşım Savaşı ya da daha yaygın bilinen adıyla II. Dünya Savaşı... Milyonlarca insanın yaşamına mal olan bir savaş ve bu savaşın ortasında kalmış insanlar... Her sınıftan gelmiş, büyük çoğunluğu Yahudi, milyonlarca insan bu savaşta toplama kamplarında yaşamını yitirdi ve bunların 1,5 milyonu çocuktu. 

Bir Direniş Öyküsü: Ben Bir Gürgen Dalıyım


Ben Bir Gürgen Dalıyım
Hasan Ali Toptaş
İletişimYayınları, 2011, 4. Basım
11+ yaş
 Evrim Gökçe


 Büyürken başınıza gelen tuhaflıklardan biri, öğrendiklerinizi “ne zaman, ne vesileyle” edindiğinizi merak ettiğiniz anlardır. Kategorizasyonunuzun “iyi ki öğrenilenler” bakiyesinde, ne zaman düştüğünü merak ettiğiniz veriler birikmiştir.

Şimdilerde çocuk kitaplarını okurken, aklınıza bu düşebilir. Bu kitabı çocuk olsam “köknar” ağacını bilmek için okumalıymışım ya da anne-baba olsam çocuğuma “travers ne demek” diye sordurmak için önermeliymişim diye düşünebilirsiniz.

Çocuğunuz için okuma önerileri seçmeye çalışan biriyseniz, kızınız, ağaçlardan köknarı, Hasan Ali Toptaş’tan öğrensin isteyebilirsiniz. “Kalkgidelim mavilerin, kırgın sarıların ormanda olduğunu bilsin” diyebilirsiniz oğlunuz için.

Toptaş’ın direniş yılları adını verdiği bölümde, insanoğlunun kendisine el uzatır kaygısıyla, direnmeye başlayan, boyun eğmeyen gürgen ağacının ağzından, direnişin kendisine daha önce bilmediği anlamlar kattığı itirafını, çocuğunuzun okumasını can-ı gönülden dileyebilirsiniz.

Olur da kesilirse, boyun eğmeyen gövdesiyle bir salıncak ya da kara pürçekli oğlanların, ela gözlü kızların uyduğu işlemeli, boncuklu bir beşik olmak isteyen gürgenin hayalleri, “insana dair” diye sevinebilirsiniz.

Lakin aynı kitapta, çocuğunuzun çok tanık olmasını istemediğiniz ayrıntılandırılmış bir ölüm tarifine, boyun eğmeyen gürgenden yapılan bir dar ağacı anlatısına tanıklık etmesinin ağır olacağını da düşünebilirsiniz.

“Keşke insanlar dünyayı sevmeyi öğrense” ifadesindeki sevmeli maruzata hayran olabilir ama “çocuğumda insanların dünyayı sevmediklerine dair bir his uyandırmasam mı” diye endişe edebilirsiniz.

27 Kasım 2013 Çarşamba

Güneşe Koşun Çocuklar


Güneşe Vurgun Çocuk
İhmal Amca
Can Yayınevi
7+ yaş

 Selin Çoruh
 
Masal deyip geçmeyin, yanı başımızda güneşe ve ebemkuşağına koşan çocukların karşısında yine zulmeden ağalar, padişahlar duruyor. İşte onlara inat İhmal Amca’nın masalları yağmur damlalarını elinizde tutmanıza, dört yanı gökkuşağına kesmenize aracı oluyor. Ondan ki yeniden yeniden masallar söylemeye devam.


Güneşe Vurgun Çocuk, İhmal Amca'nın Can yayınlarından çıkan birbirinden güzel masallarının bulunduğu çocuk kitaplarından bir tanesiİhmal Amca, Aziz Nesin'in önsözdeki aktarımıyla, Moskova'da, gurbette bulunduğu süre boyunca anayurdundaki çocuklara hizmet etmek için masal kitapları yazmış, çok da iyi etmiş. Zira ben kitaba ismini veren Güneşe Vurgun Çocuk'la birlikte, Büyülü Çiçek, Palyaço, Kuklacı ve Anahtar'ı çok sevdim. Masal diyoruz ama hepsi gerçek dünya'nın karakterleri olan güneşe ve ebemkuşağına koşan çocukların karşısında yine zulmeden ağalar, padişahlar duruyor.

Peki bir çocuk neden güneşe aşık olur? İşte kitabın ilk masalı, Güneşe Vurgun Çocuk bunun yanıtını arıyor. Masalda padişah'ın öz oğlu olan kahramanımız taht hırsıyla tutuşan padişahın kendisi tarafından annesiyle birlikte ormanın en karanlık yerine kapatılıyor. Yıllarca annesiyle karanlıkta kalmış bir çocuk; güneşi, ışığı, aydınlığı görürse ona vurulur elbet. Bir kez özgürlüğü tattı mı bırakmak istemez. Güneşe vuruluyor ve peşini bırakmıyor ancak onu yalnızca kendine istemek gibi bir kibre kapıldığında ise yer gök buna karşı çıkıyor. Güneş herkese yetecek kadar parlak ve aydınlık, ve her gün yeniden doğuyor nasılsa. "Olmaz yalnız senin" diye dile gelen yer gök, halkın sesi oluyor aynı anda ve zalim padişaha "olmaz yalnız senin" diye başkaldırıyor. 

Ateş, Dere ve Kaplumbağa…

Ateşin Dereyi Kurtardığı Gece
Odile Kayser
Nesin Yayınevi, 2011, 1. Basım
7+ yaş

 Gökçen Düzkaya 
Suyumuzu bizden alan, yeşilin tam ortasına acımadan vurulan neşter ise HES’ler,  bizler de dereyi kurtaracak ateşiz. Nasıl olur demeyin? Doğanın iki zıt kardeşinin sesine kulak verin.
 “Yaşlı bir adam bir kaplumbağanın üstüne oturmuş, önündeki su birikintisine bakıyordu. Köyümüzün deresinden yalnızca bu kalmıştı. Her zaman aktığı için, hiç kurumayacak sanmıştık. Suyunu içmemiz, balıklarını yememiz ve içinde yüzmemiz için kendini bize sunardı. Ama günden güne kararıyordu. Yosunlar ve balıklar yavaş yavaş yok oldu. Kuşlar uçup kayboldu. Ve sonunda dere de akmamaya başladı. İşte o zaman insanlar da gittiler. (…)”  

İnsanlar da gittiler… Bir sürü cümle uçuşuyor insanın kafasında. Son ağaç kesildiğinde, son nehir kirlendiğinde, son balık avlandığında; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak... Yahut Sait Faik Abasıyanık’ın Son Kuşlar adlı öyküsünde dediği; artık gökyüzünde esmer lekecikler göremeyeceğimiz… Toprak anamızın koyu yeşil saçları dalgalanmayacak… Unutmadan, Akira Kurosava’nın Dreams ( Düşler ) adlı filmi vardır izleyenler bilir. Ağlayan Şeytan adlı rüya… İnsanlığın sonunu betimler. Fakat filmin en son rüyası; Su Değirmenleri Köyü. Ne güzel bir köydür öyle! Ortasından geniş bir dere akar gürül gürül. Bu köyde insanlar çok uzun yaşarlar ve mutludurlar. Çünkü doğayla iç içedirler. Muhteşem bir köy resmedilir. 

20 Kasım 2013 Çarşamba

Balat’a gideriken aldı da bir yağmur…



Semih ve Balat'ın Bulutu
Tim Davis
Çeviri: Senem Davis
Mandolin Yayınları, 2009
8+ yaş

 Gökçen Düzkaya

 ‘Kentsel dönüşüm’ adı altında sunulan rant projelerini, çocuk dünyasının içinden naif bir dille anlatan bu hikayeyi çocuklar kadar büyükler de keyifle okuyabilir.

İstanbul’a gidip de Balat’ı, Ayvansaray’ı, Edirnekapı’yı gezmediyseniz, tarihi yarımada turunu tamamlayıp içiniz rahatlamış olarak dönmeniz mümkün değildir. Çünkü bu tur size Bizans ve Osmanlı ile ilgili bilgi vermekle kalmayacak; gezdiğiniz her sokakta, girdiğiniz her yıkıntıda, bir çay içmek için mola verdiğiniz her mahallede ve Haliç boyunca uzanan Balat Vapur İskelesi Caddesi’nden arkaya her baktığınızda buram buram ben buradayım diyen bu tarihî dokunun içinde yolculuk yapma fırsatı yakalamanızı da sağlayacak. Tıpkı masalımızın kahramanı Semih gibi.

Tevfik Fikret’in Sis şiirinde dediği üzere, dişleri düşmüş sırıtan sur kafilesi sizi önce şehrin içine alıp buyur edecek. Biraz ilerledikçe çatılmış kaşlar gibi karşılıklı sıralanmış tarihî cumbalı Balat evlerinin arasına çekilmiş iplere asılan rengârenk çamaşırların altından geçerken, “bizim mahalle de böyleydi” demeye kalmadan sağdan soldan adım atıveren kilise ve şapel duvarları, Osmanlı döneminden kalma türbeler, çeşmeler tozlu örtülerini kaldırıp bizi biraz daha yukarı çıkarıverirler. İşte karşımızda Kırmızı Mektep masalsı görkemiyle bizi karşılamaktadır. Bu saati durmuş tarihin içinde capcanlı bir hayat ılık bir kan gibi dopdolu akar tüm çelişkisiyle. Balat, Eminönü’ne giderken yolun sağından bize bir selam çakar devlet erkânı, ruhban sınıfı; viraneler ve avare çocuklarıyla hep birlikte…
Masal Masal İçinde…


Aile kurumuna keskin bir eleştiri: Matilda



Matilda
Ronald Dahl
Can yayınları, 2007
 9+ yaş
Derya Ural
    
 Çocuk edebiyatının üretken yazarlarından Ronald Dahl’ı 23. ölüm yıldönümünde keyifli bir hikaye ile anıyoruz.
Her çocuk diğerinden farklıdır. Kimileri vardır ki kendi yaşıtlarının gösterdiği özelliklerin çoğunu göstermez. Kitabımızın kahramanı Matilda da bu çocuklardan biri. Ailesinin onu zamanı geldiğinde söküp atılması gereken bir kabuk, bir ur olarak gördüğü Matilda üstün yeteneklere sahip. Henüz üç yaşındayken okumayı kendi kendine öğrendi, beş yaşına geldiğinde ise ailesinin bütün sınırlamalarına rağmen köyündeki kitaplıkta bulunan bütün kitapları okudu.

Matilda’nın yetenekleri, çocuğuna karşı en ilgisiz olabilecek ailenin bile gözünden kaçmayacak türden; ancak bay ve bayan Wormwood kendi boş yaşantıları içine o kadar gömülü ki çocuklarındaki bu olağan dışılığı göremiyor. Aslında Dahl,  Matilda’nın ebeveynlerini abartılı bir dille yazarken kapitalist üretim şeklinin yarattığı aile modelini anlatıyor bizlere. Hikâyemizin ana kahramanlarından anne Wormwood, haftanın beş gününde on mil uzaktaki bir kasabaya bingo oynamaya giderek zamanını boş ve anlamsız bir şekilde geçiren, baba Wormwood ise elden düşme otomobil alım satımı ile uğraşmakta; insanları kandırarak hak etmediği bir şekilde para kazanmayı bir üstünlük, bir beceri olarak görüyor.

13 Kasım 2013 Çarşamba

Özgürlük mü, O da Ne?



Özgürlük mü O da Ne?
Eşref Karadağ
Top Yayıncılık, 2011
7+ yaş
  Mehmet Özçataloğlu

           Farelerin dünyasında geçen hikâye, yaşadığımız toplumun da bir aynası olabilir.

Özgürlük mü, O da Ne? 

 Bugünlerde bu soruyu ülkemizde soranlar da var sanırım. Hem de azımsanmayacak kadar çok. Bir gemiye binmişler ve kaptan nereye kırarsa dümeni, itirazsız yol alıyorlar o tarafa. Nereye gidiyoruz, ne yapıyoruz diyen yok! Karnımız tok, sırtımız pek düşüncesiyle bugünü kurtarma telaşındalar. Peki ya sonra?

Eşref Karadağ’ın “Özgürlük mü O da Ne?” isimli kitabını okurken aklıma geldi bunlar. Ahır faresi Kocagöz’ü görene kadar, kafeslerinde mutlu mesut yaşayan, dünyayı sadece kafeslerinden ibaret sanan, efendilerinin verdikleri yiyeceklerle karınlarını doyuran hemstırlar anımsattı bütün bunları. Kocagöz “kedi” diyor, “o ne”  diyorlar. Kocagöz “inek” diyor, “o ne” diyorlar. Kocagöz “özgürlük” diyor, “ o ne” diyorlar. Sanırım toplumsal olarak biz de bu yoldayız artık. Hatta belki de daha kötüsü. En azından hemstırlar özgürlük kavramını, özgür olmanın ne olduğunu bilmiyorlar. Ya bilip de “yeteri kadar özgürüz zaten” diyenlerden olsalardı? Sanırım böylesi daha vahim!

Özgürlüğe giden yolda bir hızlı macera

Kaçak Köpek Biber
Miyase Sertbarut
İllüstratör: Çınar Dize Sertbarut 
Tudem yayınları, 2013
 9+ yaş
Özgül Kılınç
‘Polis simit sat onurlu yaşa’ diyebilen yürekli nesillerin çocukları için Miyase Sertbarut’un yazdığı ‘Kaçak Köpek Biber’ özgürlüğün, sevginin ve dik duruşun romanı.
Bu hafta size ‘Karabiber’ adı konulan ama kısaca ‘Biber’ diye çağırılan bir polis köpeğinin hikâyesini anlatmak istiyoruz. Haliyle bir polis köpeğinin hikâyesinde değişik olan ne sorusunu sormanız mümkündür. Hemen yanıt verelim. Biber’i diğer polis köpeklerinden ayıran şey hem çok akıllı olması hem de artık duvarların dışına, özgürlüğüne koşmak istemesi. Burada hemen hatırlatma yapalım, Biber’in ‘özgür’ olmaktan kastettiği şey polis köpeği olmaktan kurtulup bir başkası tarafından sahiplenilmek değil aksine tüm zincirlerinden kurtulmak. Biber’in tüm isteği komutlarla yaşadığı bir dünya yerine kendi kararlarını verebildiği, kendi biçimlendirebildiği bir dünyaya doğru koşmak. Peki, kolay mı bu? Elbet göründüğü kadar basit değil hiçbir şey.
Biber’in eğitim merkezinden kaçması, sevgi dolu bu köpeğin hem arkadaşlarını bırakması, hem alıştığı eğiticiden ayrılması hiç kolay olmadı. Ama zincirlerini koparmayı aklına koyan Biber “Çelik olsa dayanmaz ruhun keskin ışığına” dedi ve bunca zorluğa rağmen çelik tellerle çevrili eğitim merkezinden üstün gayretle kaçmayı başardı. Esas macera elbette bu kaçıştan sonra başladı. Ne mi oldu?  

6 Kasım 2013 Çarşamba

Çocukların Hakları Var!


Süleyman Bulut
Resimleyen: Reha Barış, Can Çocuk Yay.
Yaş aralığı: 7, 8, 9+
Sayfa: 56 sayfa

 Gökçen Düzkaya


Kardeşlik Çemberi
Süleyman Bulut’un Can Çocuk Yayınlarından çıkan, “Çocukların Hakları Var” üst başlıklı üç kitaplık dizisi, birinci kitap olan “Kardeşlik Çemberi” ile başlıyor. Kitap, “Çocuklar arasında ayrım yapılamaz.” sözüyle bizi karşılıyor. Dev binalar arasında idman yapan bir basketbol takımının dev hayalleri ve bu uğurda rakiplerini nasıl alt ettiklerini anlatan bu ince kitap inceliğini aşarak bize çarpıcı bir mesaj veriyor: Birlikteliğin önemi ve sınırları aşmak. Basketbol maçında kısa boylular bir işe yaramaz da ne demekmiş öyle! Ya da güçlü olmak için ille de iri yarı olmak ve güçlü kaslarla donanmak gerekir öyle mi? Hep birlikte okuyup görelim bakalım öylemiymiş.

Anne Ben Yapabilirim


Yazarın ikinci kitabındaki örnek olay, her şeyi annesinden bekleyen bir çocuğun annesinden aldığı kallavi cevapta;  daha doğrusu annesinin bir öykünün içine sıkıştırıp anlattığı bir musibet bin nasihatten iyidir cinsinden sayacağımız bir öyküde vücut buluyor.  Bu kitap da bize “ Çocuklarla ilgili her türlü faaliyette, çocuğun temel yararı önceliklidir!” sözüyle açılıyor. Annenin anlattığı öyküyü şimdiden merak ettik değil mi? Yoksa en çok öykünün sonunda çocuğun yüzündeki ifadeyi mi merak ettiniz? Ama unutmayın her şey çocuklar için.

Ç ile ya da Ç’siz, güzel şey kardeşlik



Yaşasın Ç Harfi Kardeşliği!
Behiç Ak
Günışığı Kitaplığı, 2013
 9+ yaş
Evrim Gökçe

Velhasıl, Ç güzel bir harftir. Ama kardeşlik, Ç harfine ihtiyaç duyulmadan da kardeşliktir, reddedilen W’ler ve ‘kötüleri’ hatırlatıyor gibi görülen T’lerle bile!

Beşinci sınıf öğrencisi Ali, öğretmeni bir film, fotoğraf ya da söyleşi ile bir hikâye anlatmasını istediğinde söyleşi yapmayı seçer. Okulda sorulara yanıt vermenin öğretildiğini ama soru sormanın ihmal edildiğini düşündüğünden, gönlünce soru sorabileceği söyleşi hem kendisi hem de Ali’nin sonu gelmeyen sorularından yılgın düşen öğretmeni için hayat kurtaran bir tercih olur.

Kendisiyle bile söyleşi yapan Ali, insanlığın en büyük buluşuna köfte, hayattaki en büyük korkusuna ise karnabahar cevaplarını verir. 

Soru sormalı ödevinin dışında Ali’nin hayatında büyük bir yenilik daha vardır. Babası Rıza Bey, eskiyen dizüstü bilgisayarını Ali’ye armağan eder. Soluğu internette alan Ali, hayatıyla ilgili bir dolu ayrıntıyı sosyal paylaşım sitelerinde yazmaya başlar. Öyle ki nüfus cüzdanını kaybettiği için babasıyla nüfus müdürlüğüne giden Ali’yi, görevli memur bile tüm ‘hikâyesiyle’ internet paylaşımları nedeniyle tanır. Beri yandan hikayenin düğüm noktasını memur atıverir, Ali’nin soyadında yanlışlıkla yazılmış bir Ç harfi vardır. Babası hemen bir dilekçeyle yanlışlığı çözmeye yeltenirken, Ali karşı çıkar, Ç’yi sevdiğini, soyadına dokundurtmayacağını söyler. O artık Ali HoşgörüÇ’tür.

23 Ekim 2013 Çarşamba

Bir küçük virgül hikâyesi



 
 Bastıbacak Virgül
Mehmet Güler
Nesin Yayınevi, 2013
9+yaş
Ezgi Karataş


 Anlatacağımız ufak tefek, eğri bacaklı bir oğlan çocuğunun Bastıbacak Virgül’ün hikâyesidir. Bakmayın boyunun küçüklüğüne atıldığı maceralar boyunu aşarken, yaptıkları yabancı basına bile konu oldu. 
 Fransız yazar Georges Perec ünlü romanı “Kayboluş”u, Fransızcada sıkça kullanılan bir harfi, e’yi hiç kullanmadan yazmıştı. Bu riskli karar, edebiyat dünyasında oldukça ses getirirken Türkçeye de çevirmenin itinalı çalışmasıyla ‘e’ harfi kullanılmadan çevrilmişti. Bunları bir çocuk kitabının tanıtımında neden anlatıyoruz, soranlar olacaktır elbet. Biraz Perec’i anmak biraz da Türkçe derslerinin en belalısı noktalama işaretlerinin ne menem şey olduğunu anlatmak için konuya bu harf meselesinden giriş yaptık.
Aslına esas derdimiz gönlümüzü kaptırdığımız okuma serüveninde aklımıza kazıdığımız cümleleri ilmik ilmik dokuyan harflerin ve noktalama işaretlerinin çocuklar tarafından da öneminin anlaşılmasıdır. Belki anlatacağımız romanı okuyacak küçükler bundan böyle Türkçe derslerini pür dikkat dinlerken, dahi anlamındaki de’nin ayrı yazılacağını bildiği kadar bir küçük virgülün bile anlam değiştirebileceğini de aklından çıkarmaz.

16 Ekim 2013 Çarşamba

İnsanların, gölgelerinin ve tüm suçların şok edici birlikteliği…

 
Gölgelerden Uzakta
Jason Wallece
Tudem, 2012, 1. Basım
12 yaş+


Gökçen Düzkaya
 

Yazar bize gerçek bir hayat öyküsü anlatırken, gerçeği bulma işini ise bize bırakıyor.

Aslına bakarsanız bu hafta size tanıtmak için seçtiğimiz kitaptaki olaylar bize çok uzak bir coğrafyada geçiyor. Güney Afrika’da. Kitabın arkasında kısaca yazan: “Savaş bitti ve bağımsızlığın ilanıyla birlikte Robert Mugabe, beklentileri karşılamak üzere başa geçti. Afrikalı Siyahlara özgürlük ve varlık vaat ediyordu. Eski anlayışlar rafa kaldırılmış, yepyeni bir döneme yelken açılmıştı.”

Ön kapaktaki resme baktığınızda camları birileri tarafından kırılmış eve bakan bir çocuğu ve onun eli silah tutan gölgesini görürsünüz. Bilmediğimiz ya da hakkında resmi tarih söylemleri üzerinden bildiğimiz bir Afrika ülkesi, savaş ve çocuk, eğer bir gençlik edebiyatı ürünü olan üç yüz otuz iki sayfalık bir kitaba konu oluyorsa dikkate alınmalıdır dedik. Buyrun, ne anlamışız kısaca sizlerle paylaşalım.

İki nehir arası masallar

Mezopotamya Masalları 1-2-3-4
Her şey Oyunla Başladı
Mirza Memed ile Ejderha
 Adapa
Selahattin Eyyubi ile Akıllı Kız
Yücel Feyzioğlu
Nesin Yayınevi, 2013, 1. Basım
9 yaş+

Ezgi Karataş

Mezopotamya’nın bereketli coğrafyasının masalları, Yücel Feyzioğlu’nun derlemeleriyle günümüze aktarılıyor ve dilden dile söylenmeyi bekliyor.
Mezopotamya, iki nehir arasında uçsuz bucaksız kocaman bir memleket. Bereketli toprakları kadim kültürlere ev sahibi, gizleri türlü çeşit hikayenin anası. Öyle nazlı, öyle güzel… Mezopotamya; Fırat ve Dicle nehirlerinin arasında bir uzun tarih, soluksuz bir heyecan.
Bu hafta, sizleri bu coğrafyayı kendine mesken edinmiş kültürlerin hikâyesini anlatan bir yazarla tanıştırmak istiyoruz. Yücel Feyzioğlu, Anadolu’nun Mezopotamya’nın masallarını yıllar içinde geleneklerinden süzülen birikintiyle bize ulaştırırken, çocukluğunun konuk odasındaki masalları, kulağını dikip gözünü kırpmadan dinlediği dengbejlerin hikâyelerini bugünün çocuklarıyla buluşturuyor. Dünyada yazıya geçirilen ilk masal olma özelliğini taşıyan Sümer masalı Adapa, Cizre’li mucit Cezeri,  pek çok masala konuk olsa da ismi pek geçmeyen Selahattin Eyyubi ve nicesi… Amed’in bağlarında, Mardin’in sarısında, Cizre’nin yeşilinde, Fırat’ın hiddetinde, Dicle’nin inceden salınışında gizli pek çok hikâye…
Masalları derlemek, aslına sadık kalmaya çalışarak aktarmak zor iş, ama artık Zaza, Kürt, Acem, Süryani ve nicesi kültürün kahramanları yazıya aktarılıyor ve dilden dile dolaşmayı bekliyor.

9 Ekim 2013 Çarşamba

Çocuklara tekinsiz okumalar için adres belli: Yusuf Atılgan



 
Ekmek Elden Süt Memeden
Yusuf Atılgan
YKY, 7.baskı, 2013
6 yaş +

Evrim Gökçe

 Edebiyat okurunun sevgili çocukları, anne babaları Yusuf Atılgan’ı anlamaya çalıştıkları, “Zebercet’i ve C.’yi yolda görsem tanırım” diye düşündükleri için şanslılar. 

Ve yalnızca bu yüzden değil şansları, 43 yıl önce, Atılgan çocuklar için de öykü yazdı.

Jose Saramago’nun çocuklar için yazdığını öğrendiğinizde duyduğunuz heyecanı, bizim buralardan Yusuf Atılgan’ın da çocuklara yazdığını öğrendiğinizde duyar mısınız?

Hayat bilgisinden kırık notlar alan, dünyayla pürüzlü ilişkiler kuran karakterlerin yaratıcısı, çocuklar için ne yazmış olabilir ki heyecanınız, endişeli bir “hızlıca okumaya” mı gebedir?

Sıkıntılı başlangıçların, mutsuz sonların, taşradan taşınan daralmaların kentli mutsuzlara tümlendiği hikayelerin anlatıcısı Yusuf Atılgan, çocuklara mutlu mayıs böceklerini, her şeyden asude “yakalamaçları” ve her gün mis kokulu şampuanlarla yıkanıp taranan bir süs köpekciğini mi anlatır? Öyle görünmüyor…

Hayaller aracılığıyla gerçekle yüzleşmek


 
Kendini Arayan Çocuk
Hamdullah Köseoğlu
Resimleyen: Nuran Balcı Özekçin
Tudem, 1. Basım, 2013
9 yaş +


Timuçin Özyürekli


Görünmez olmayı dileyen, sahne ışığına gönül veren, kuş olup yollara düşen, uzaya sevdalanan, bir an önce büyümeyi hayal eden çocukların öyküleri, küçük okuyucuları hayatın saf netliği ile de yüzleştiriyor.
 
Hamdullah Köseoğlu, çocuk edebiyatının önde gelen isimlerinden. Yazdığı kitaplarla yarattığı zengin düş dünyasında çocukları gezdirir. Yanıtları öykülerde gizli sorular sorar, yeni ufuklar açar… Gelişen ve gelişirken değişen dünyayı yorumlama adına yola çıkan bireyler yaratır.

Dar bir ömre sığdırdığı onca kitap başarı kazanmış ödüllerle taçlandırılmış , bir söz ustası, güzel Türkçemizin kararlı bir savunucusu… Yazdığı kitaplarda ‘olay ağırlığı’ndan çok ‘dil ustalığı’na, söylem güzelliğine öncelik tanıyan bir yazar.

‘’Kendini Arayan Çocuk’’ bütün bu bileşimleri barındırıyor. Kitap içinde yer alan yedi öykü, büyüklere çocuk dünyasının kapılarını açıyor, çocuklaraysa hayalle gerçeği, gerçekle olması gerekeni sorgulatıyor. Her öykü bir başka kapıyı aralıyor. Durup baktığınızda ortaya çıkan bütün, içsel dünyaların gizeminde ucu açık ama yorum zenginliğiyle donanmış gerçek bir dil şöleni…
Nuran Balcı Özekçin’de bizi pastel renklerin egemen olduğu resimlerle süslediği öykülerin içine çekiyor; düşsel coşkuları yansıtarak büyük başarı sağlıyor.