Ben Bir Gürgen
Dalıyım
Hasan Ali Toptaş
İletişimYayınları,
2011, 4. Basım
11+ yaş
|
Evrim Gökçe
Büyürken başınıza gelen
tuhaflıklardan biri, öğrendiklerinizi “ne zaman, ne vesileyle” edindiğinizi
merak ettiğiniz anlardır. Kategorizasyonunuzun “iyi ki öğrenilenler” bakiyesinde,
ne zaman düştüğünü merak ettiğiniz veriler birikmiştir.
Şimdilerde çocuk kitaplarını okurken, aklınıza bu düşebilir.
Bu kitabı çocuk olsam “köknar” ağacını bilmek için okumalıymışım ya da
anne-baba olsam çocuğuma “travers ne demek” diye sordurmak için önermeliymişim
diye düşünebilirsiniz.
Çocuğunuz için okuma önerileri seçmeye çalışan biriyseniz,
kızınız, ağaçlardan köknarı, Hasan Ali Toptaş’tan öğrensin isteyebilirsiniz. “Kalkgidelim
mavilerin, kırgın sarıların ormanda olduğunu bilsin” diyebilirsiniz oğlunuz
için.
Toptaş’ın direniş yılları adını verdiği bölümde, insanoğlunun
kendisine el uzatır kaygısıyla, direnmeye başlayan, boyun eğmeyen gürgen
ağacının ağzından, direnişin kendisine daha önce bilmediği anlamlar kattığı
itirafını, çocuğunuzun okumasını can-ı gönülden dileyebilirsiniz.
Olur da kesilirse, boyun eğmeyen gövdesiyle bir salıncak ya
da kara pürçekli oğlanların, ela gözlü kızların uyduğu işlemeli, boncuklu bir
beşik olmak isteyen gürgenin hayalleri, “insana dair” diye sevinebilirsiniz.
Lakin aynı kitapta, çocuğunuzun çok tanık olmasını
istemediğiniz ayrıntılandırılmış bir ölüm tarifine, boyun eğmeyen gürgenden
yapılan bir dar ağacı anlatısına tanıklık etmesinin ağır olacağını da
düşünebilirsiniz.
“Keşke insanlar dünyayı sevmeyi öğrense” ifadesindeki
sevmeli maruzata hayran olabilir ama “çocuğumda insanların dünyayı
sevmediklerine dair bir his uyandırmasam mı” diye endişe edebilirsiniz.
Çocuk kitabı mı,
değil mi?
Şimdiki yayınevinin “çocuk kitabı” diye tanıtmadığı, önceki
yayınevinin “çocuk kitabı” dediği, sahiden de kimlere ait olduğunun
tartışılması gereken bir kitap “Ben Bir Gürgen Dalıyım”.
İnsanın zalimliğine yalnızca insanın karşı koyabileceğini,
kapı olmanın üzerindeki “kilit” yüzünden sevimsiz, pencereliğin ise dışarıya
açıldığı için güzel olduğunu anlatırken insanı, özgürlüğü, sokağı yüceltiyor
Toptaş. Cephelerin falanca dağda filanca ovada değil, insanın içinde olduğunu, savaş
alanı gibi görünen insanın, bir barış bahçesi olup olamayacağını sorguluyor.
Ama darağacını da anlatıyor, orada ayakları yerden kesilen
gencecik bir delikanlıyı da.
Toptaş’ın kitabı belki bu kararsızlıkların yarattığı
karmaşadan, belki bir çocuğun dünyasına, henüz soyutlama becerisi geliştirmeye
devam ederken hüzün dozu derin, zorba denebilecek gerçeklerle girdiğinden olsa
gerek, “eşikte biraz daha dursa mı” sorusu uyandırıyor.
Kestane, gürgen,
palamut…
Ben Bir Gürgen Dalıyım, sizin için bir “çocuğunuza kitap
önerme ön okuması” olmanın dışında ise, sanarız ki Toptaş’ın diline, direniş
güzellemeleri ve masalsı göndermelerine, içerilere bir yana sakladığı “insana
olan inancına” elbette hayran olursunuz.
Ağaçların isimlerini, renklerin çeşitlerini, Beşparmak
Dağları’nı “ben ne zaman öğrenmiştim acaba” diye yanıtını zor bulacağınız
eskiliklere dalarsınız.
Olur ya, bir Toptaş kitabı sayesinde, eskiliklere
dalışınızdan galip de çıkabilir, bir şarkıyla, ağaçları “iyi ki öğrendiğiniz”
ilk zamanları anımsayabilirsiniz.
Kestane gürgen palamut, altı yaprak üstü bulut şarkıları
hala söyleniyor mu muamma, ama biliyoruz hala; “orman ne güzel ne güzel” !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder