Çocuk Kitaplığı

Çocuk Kitaplığı

20 Ağustos 2014 Çarşamba

Semadan yere çakılan güç!

Valeri Suslov/ En Güçlü Kim
Oda Yayınları / Çocuk Kitapları Dizisi
Çeviren: Hasan Kıyafet
76 syf/ İstanbul, 1991

Evrim Gökçe 

Çocukluğun büyüklükler, güçler, kuvvetler, uzunluklar gibi ölçütleri yordamaya çalışılan günlerinde; ‘kimin güçlü olduğu’ sorusu suçu hiç içermediği, suçlulukla hemhal güce su taşımadığı için tarihinin en masum pratiğini yaşıyor gibi görünüyor.

Çocukken annenizi sonu bitmeyen sorularla yorduğunuz, annenizin topu babanıza attığı, babanızın ‘hı hı’ diye soru sorduğunuzu anlamadan onaylar kisvesiyle sizi geçiştirdiği, buluğ çağındaki ağabeyinizin kendi sorularıyla zaten karışık olan kafasını da alıp sert bir hamleyle kapıyı suratınıza çarptığı günleri anımsıyor musunuz?

Peki ya; ‘Bu çocuk çok soru soruyor’, ‘Her şeyi bilemem’, ‘Öğretmenine sor’, ‘Git annene sor’, ‘Baban gelsin biraz da ona sor’, ‘Ablası bir cevap versen ne olur’ cümlelerinin evinizde duvarlara çarpıp size döndüğü günleri?

Valeri Suslov’un öyküsündeki Aleksey, cevap aramaktan başınızın döndüğü, dünyaya iştahla baktığınız, deniz mi daha derin okyanus mu, yere bir delik açıp dünyanın öbür yanından çıkabilir miyim, burnuma soktuğum leblebiyi gözümden gözyaşı gibi atabilir miyim, leblebi de gözyaşı gibi yuvarlak değil mi diye sorular sorduğunuz günleri hatırlatabilir.

4 Haziran 2014 Çarşamba

İki Yazar Bir Kitap: Kayıp Kitaplığın Gizemi



Kayıp Kitaplıktaki İskelet
Aytül Akal- Mavisel Yener
Resimleyen: Buket Topakoğlu 
Tudem yay.
8-10 yaş
                                                                                          

Mehmet Özçataloğlu

Sayısız masala ev sahipliği yapabilecek zenginliğe sahip Antik Efes kentini tanımak için doğru kitaptasınız.

Türkiye edebiyatında hiç de alışkın olmadığımız türde bir kitaptan, iki yazarlı bir romandan söz etmek istiyorum. Mavisel Yener ve Aytül Akal’ın zaman zaman bölümleri, zaman zaman da paragrafları takip ederek yazdıkları, tümcelerini tümcelerine kattıkları “Kayıp Kitaplıktaki İskeletten.” Bakmayın iki yazarlı dediğime; kapakta iki ad yazmasa asla fark edilmez bu durum. Sanki tek kalemden çıkmış gibi!
“Kayıp Kitaplıktaki İskelet” İzmir ili sınırları içerisinde yer alan Efes Antik Kenti’ndeki Celsus Kütüphanesi’nin gizem kapılarını açıyor.

Antik kentin bekçisi Hilmi Efendi’nin özgürlüğüne düşkün kızı Ceylan’ın ve arkadaşlarının başından geçenler anlatılıyor bu kitapta. Ceylan’ın kedisi Efes bir gün gizli geçide girer ve orada sıkışır kalır. Yakın arkadaşları Kapkap ve Çelimsiz onun yardımına koşarlar. Fakat Efes, öyle bir yerde sıkışmıştır ki insan gücü olmadan onu oradan çıkarmaları pek de mümkün değildir. Hal böyle olunca Çelimsiz de Ceylan ve arkadaşlarından yardım ister.

Karla Kaplı, Zorlu Bir Coğrafyada Geçen Hasretlik Öyküsü: Kardan Anne

Kardan Anne
Şaban Akbaba
Evrensel İlk Gençlik Kitaplığı
2014, 12 ve üstü

Hüseyin Ozan Uyumlu

            Annenin Yokluğunda Kardan Anne de Yapılabilir, Ama O Size Sarılamaz…

“Kar taneleri… kar taneleri… kar taneleri… kar… kar… kar… kar… kar karkar karkar…” Kars’ın Arpaçay ilçesi, Bardaklı köyü… Her yan bembeyaz. Ot yığınları, atlar, köpekler, insanlar, yollar, türküler, hayvan gübreleri, bahçeler, toprak damlar, her şey kar altında. Kavuşmalar da… Şehirden bağı kesilmiş, yolları kapanmış, tuzağa tutulmuş kuşlar gibi eli kolu bağlanmış insanlar… Altı aya yakın süren kış koşullarında, her şey zor. Hele ki bölük pörçük bir ailenin iki küçük çocuğu için hüzünlü bir kış. Gülnur ve kardeşi Tanay, Bardaklı köyünde anne-baba özlemiyle yanıp tutuşuyorlar ve kar dahi yüreklerini soğutmuyor. Anne hasretiyle uykuları kaçıyor. Nine ve dedeleri onları çok seviyor ama bu sevgi yetmez…

Kim annenin yerini tutabilir ki?


28 Mayıs 2014 Çarşamba

Kardeşçe Bir Yaşama Davet


Defne Ağacı ve Orman Kardeşliği
Ömer Faruk
Resimleyen: Buket Topakoğlu Gencer
YKY, 2012     
6-8 yaş      

Mehmet Özçataloğlu                                           
                           
Defne ağacı ve Orman Kardeşliği, Gezi’de ağaçlara sarılanlara, iş makinesinin önüne oturan Kıymet Teyze’ye velhasıl doğaya dost insana selamdır…

İnsanoğlu gözünü döndürmüş, yeşile dair ne varsa grileştirme telaşında. Bitmek bilmez bir istek, kesilmez bir iştahla doğaya saldırıyor. “Her yer inşaat olsun, cebimiz parayla dolsun” fikrinin acımasızlığını bu ülke geçen yıl bugünlerde yaşadı. “Önümde kimse durmasın, yakar yıkarım inşaatımı da yaparım” fikrine karşı onlarca göz feda edildi. Yaralananlar oldu, yetmedi sekiz can yitirildi. Gezi direnişinin yıl dönümünde, anamalcı sistemle doğanın gerçek sahipleri arasındaki mücadeleyi konu eden “Defne Ağacı ve Orman Kardeşliği” nden söz edelim istiyorum. Söz edelim ki masum zihinler anamalcı sistemin çürümüş bir sistem olduğunu bilsinler. Yaşamın para üzerine kurulu olmadığını, başka ve daha önemli değerler olduğunu akıllarında tutsunlar.

Yapı Kredi Yayınları arasından yayımlanan, Ömer Faruk’un yazdığı, Buket Topakoğlu’nun resimlediği kitap çevre kirliliğinin yarattığı sonuçları ve onlara itiraz eden hayvanların ve ağaçların heyecanlı maceralarını anlatıyor. Gezi parkındaki ağaçların katledilmesine insanların bir kısmının sessiz kaldığını, görmezden geldiğini, daha da kötüsü katliamı desteklediklerini düşününce hayvanların çevre kirliliğine karşı duruşu daha başka ve daha fazla anlam kazanıyor.

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Kıpkızıl kitap: Büyük Sözcük Fabrikası


Büyük Sözcük Fabrikası
Agnes de Lestrade
Resimleyen:Valeria Docampo
Çeviren: ÇağıÖksüztepe
Aylak Kitap, 2012
3-8 yaş
Işıl Kızılırmak

Zenginlerin diline pelesenk ettiği kelimelerin bizim dünyamızda yeri yok, bizim kelimelerimizin onların dünyasında olmadığı gibi. Ne güzel ki biz dilimize kocaman yürekleri ve umudu yerleştiriyoruz. Aynı Özgür gibi...Tıpkı Cemile gibi...

Sözcüklerin fabrikada üretildiği bir ülke düşünün. Makinelerden çıkan sözcük şeritleri çok uzun ama bolluk sizi yanıltmasın. Çünkü bu ülkede yaşayanlar konuşabilmek için sözcükleri satın almalı ve yutmalılar. Yani kendini dilediğince ifade edebilmek yalnızca parası olanların sahip olduğu bir hak. Gerekli paraya sahip olanlar, giysileri hatta ellerindeki torbaları sözcüklerle bezenmiş halde nazik sözcükler ve söylevler satılan dükkanları arşınlıyorlar. Sözcük satın almak için parası olmayanlarsa, eski sahiplerinin artık işlerine yaramayanları çöplüklerden topluyor ya da ucuz sözcükler bulabilmek için ilkbaharı bekliyor. Ki buralardan edinebilecekleri sözcükler tavşan poposu, vantrolog gibi işe yaramaz sözcükler oluyor genellikle. Akıllarına geleni, içlerinden geçeni anlatabilmek için zenginlerin bir kenara savurduğu sözcükleri birleştirmeleri gerekiyor. Ha, bir de havada uçuşan sözcükleri fileleriyle yakalamaya çalışmak düşüyor yoksulların payına. Özgür de filesini sözcüklerin rüzgârına doğru sallayanlardan biri. Çünkü söylemek istediklerini, özlemlerini giysisine resmeden Cemile’ye âşık ve ona aşkını anlatabileceği sözcüklere ihtiyacı var.

Hayır Bana Dokunma!

Bedenim Bana Ait
Pro Familia
Resimleyen: Dagmar Geisler
Çeviri:  Kâzım Özdoğan
Gergedan Yayınları, 2014
5 yaş ve üstü


Nihal Ünver

Bedenim Bana Ait’te cinsellikle ilgili hak ihlalleri, bedenle ilgili hoşlanma ve hoşlanmama duygusunun açık olarak resmedilmesi, çocukların kafasında bir netlik oluştururken ebeveynler için de yol gösterici özellik taşıyor.

Bedenlerin erkek, kadın, çocuk fark etmeden “insan” olarak tanımlanan o çok önemli ve değerli anlamının hiçe sayıldığı günlerden geçiyoruz. İnsan bedeni gerçekten ve kıyas götürmez bir şekilde kıymetli oysaki. Doğduktan sonra bin bir zahmetle, eziyetle yaşama uyum sağlıyor, nefes almayı, öksürmeyi, içmeyi, yemeyi, yürümeyi, koşmayı, zıplamayı öğreniyor. Ve nihayetinde kimliğini kazanıyor, yaşama karışıyor. Ömrün ilk yıllarında her adımı değerli olan bu gelişimin yaş büyüdükçe pek bir kıymeti kalmıyor gibi. Ama öyle değil işte, her insan bir dünya ve her insan zihni ve bedeniyle bir bütün olarak değerli. Ne kazayla, ne de gaz fişeğiyle ne de yerin altında zehirlenerek yitmeli.

Bedenim Bana Ait, o koskoca insan ömrünün en kritik evresinde, çocukların kendi bedenlerine dair bir bilinç oluşturma çabasını anlatıyor. Bedene dokunulmasıyla ilgili hoşlanma ve hoşlanmama duygusunun açık olarak resmedilmesi, çocukların kafasında bir netlik oluştururken ebeveynler için de yol gösterilmiş oluyor. Çocuklar için beden, yakınlık, temas kurma gibi konular tamamen duygular üzerinden verilmiş, didaktik yollarla değil. Babaannenin yumuşacık kucağı, çok sevgili bir arkadaşla yan yana oturmak, küçük bir bebeğin elinden tutmak ve arkadaşla yerlerde kudurmak; hepsi de çocuğun tanımlayabildiği ve "hoş"  olarak adlandırabildiği örnekler. Ve fakat birinin onu kabaca gıdıklaması, şapır şupur öpmesi, ya da birinin onu sıkıca kucağında tutması ve elbette bir köpeğin kendini yalamasından hoşlanmıyor. Oldukça basit durumlar üzerinden açıklanan bu hoşlanmama durumuyla karşılaşan çocuğun “Bunu yapma, bana dokunma, bunu istemiyorum” demesi öneriliyor.  

14 Mayıs 2014 Çarşamba

İliopulos: Sınırların ve dillerin ötesinde, çocuk dünyanın her yerinde çocuk.



 Kitap Faresi serisini bizimle buluşturan çevirmen Seda Kostik, serinin yazarı Vagelis İliopulos ile çocuk edebiyatı üzerine söyleşti.

Kitap Faresi diziniz Türkiye’de yayımlandı. Kitap Faresi çocuklara “Artık her şeyi kendi başına okuyabilirsin!” diye sesleniyor. Bu dizi ilkokul çağındaki çocuklar için neden önemli? 
Kitap Faresi’nin öyküleri, kendi başına okumaya başlayan çocuğun kitapların dünyasına girmesine yardımcı oluyor. Çocuk, kahramanla birlikte kitapların, kütüphanelerin, kütüphanecilik mesleğinin, öykülerin ve edebiyatın verdiği keyfin "tadını" keşfediyor. Tüm bunlar birçok eylemle birlikte, mizahi bir dille anlatılıyor. Bu sayede çocuk, ilgisi azalmadan kitabını okuyabiliyor.

Okuyunca içim böyle yumuşacık oluyor!


Kitap Faresi
Vagelis İliopulos
Çeviri: Seda Kostik
Kuraldışı Çocuk Yayınevi
6-8 yaş
 Özlem Koç

Bilge bir fare, kitaplar ve aşk… Aşk, çocuk kitabında ne arar demeyin, gelin bizimle bakın.

Kuraldışı Çocuk Yayınevi’nden basılan ve Seda Kostik’in Türkçe’ye çevirdiği dört kitaplık seri çocuklar için oldukça ilgi çekici çünkü her kitabın arkasında öyküyle ilgili eğlenceli bulmacalar olan şahane kitaplar bunlar. Oğlum bu kitaplar için şöyle bir yorum yaptı; “okuyunca içim böyle yumuşacık oluyor”

Serinin ilk kitabında, Kitap Faresi’ni tanıyoruz. Kitapları önce okuyup, sonra yiyen bilge bir fare bu. Bilgeliği ile kendisini yakalasınlar diye getirilen kedileri bile alt edip, onlara eğitim vermeye başlıyor ve bilgi, kaba kuvvete baskın çıkıyor. İkinci kitapta çok yalın ve içten bir sevgi öyküsü var. Kitap Faresi, kütüphaneci Tita Gravyer ile tanışıyor ve ilk görüşte aşık oluyor. Bu aşkın karşılık bulmasının tek koşulu, kitapları yememesi iken bilge faremiz şartı yerine getiriyor ve Tita’nın gönlünü çalıyor.   Kitap Faresi Kütüphanesi’ndeki Gizem adlı üçüncü kitaba geldiğimizde ise Tita ve Kitap Faresi’nin küçük dünyasının artık genişlediğini görüyoruz. Neden derseniz, bu sevimli aileye iki de bebek katılıyor da ondan. Sonrası ise tam bir şenlik. Tita Gravyer ve küçük çocukları Mimi Kaşar Peyniri kütüphanedeki gizemli olayları çözebilecek mi?  İtiraf etmeliyim ki ben okurken sonunu tahmin edemedim.

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Hüzünlü Bir Masalın Kıyısında Durmak

          
Mutlu Prens
Oscar Wilde
Çeviri: Nihal Yeğinobalı
Resimleyen: Mustafa Delioğlu
Can Çocuk, 2010
8 yaş  ve üstü
Ayla Özüm

İnsanlık Anıtı’na ‘ucube’ diyen uzun adama inat biz Mutlu Prens’e göz kırpıyoruz. Biliyoruz ki biz bize yeteriz.

Masal okurken gözleri yaşarır mı insanın? Eğer bu masal Oscar Wilde’ın “Mutlu Prens”i ise evet. Mutlu Prens’in sizi hüzünlü bir masalın kıyısına götüreceğine emin olabilirsiniz.

Mutlu Prens her şeyi gören, kocaman yürekli bir heykel. Aslında  yaşamı boyunca saraydan çıkmamış, genç yaşta da ölmüş bir prens…. Heykelinin dikildiği şehri yaşadığı saray gibi bilmiş bu yüzden de yaşarken yüzünden gülümsemesi eksik olmamış biri. Ama bir gün ölüp de heykel olunca, o heykel de kentin ortasındaki tepeciğe dikilince mutsuzluk sarıveriyor kurşundan dökülmüş pamuk kalbini…

Heykeli yapanlar altın, elmas, yakut gibi değerli taşlarla kuşatmışlar onu. Bu yüzden bulunduğu parka çok sayıda ziyaretçisi geliyor zaten. Herkes onun güzelliğine, ihtişamına hayranlıkla bakıyor. Bir saza olan aşkından dolayı göç kervanını kaçırmış kırlangıcın yolu bu ihtişamlı heykel ile kesiştiğinde, Mutlu Prens’in kentin yoksulluğuna olan duyarlılığı gözünden yaş olup yağmur gibi yağıyor kırlangıcın üstüne. Neleri dert etmiyor ki Mutlu Prens?

Avcunuzun içini hiç civciv gagaladı mı?


Öksüz Civciv
Rıfat Ilgaz
Çınar Çocuk
8-12 yaş 
Hüseyin Ozan Uyumlu

Emekçiler hep birbirine benzer. Her ne kadar bir tatil romanı gibi gözükse de Ilgaz, Öksüz Civciv’de çocuklara emeğin güzelliğini gösteriyor

7 Mayıs, Rıfat Ilgaz’ın doğum günü. İyi ki doğdun büyük yazar. Öksüz Civciv, Kastamonu’nun Karadeniz kıyısındaki güzel bir ilçesi olan Cide’de geçiyor, yazarın doğduğu yerde. Ilgaz, küçük yaşta babasını kaybetmiş, romandaki Güliz de öyle.  Bir türlü başaramayız öksüz ile yetim arasındaki farkı hatırlamayı. Hiç de önemli değil aslında. Şefkat ve ilgi bekleyen, çoğu zaman yaşıtlarına göre daha zor bir çocukluk geçiren bireyleri anlamak daha önemli.

Ne güzel bir başlangıcı var Öksüz Civciv’in: “Anneee” dedi Güliz. “Bak şu vapura! Yelkenini açmış, ne de güzel gidiyor!”. Güliz, annesi Bayan Şenay’la küçük ve sevimli bir kasabaya yaz tatili için gidiyor. Bu sözünü de yolculuk sırasında söylüyor. Tatilde Erdem ve öksüz civcivle tanıştıktan sonra başından geçen olaylar çocuklar için oldukça öğretici ve eğlendirici, çocukluğu köyde geçen yetişkinler için de nostaljik diyebilirim. Sevimli bir tatil bu, samimi, güvenli. Güliz ve annesi daha kasabaya iner inmez taşranın misafirperverliği ve içtenliği göze çarpıyor. Çalışkan insanlar, güzel köy kahvaltıları, temiz hava, doğa ve hayvanlarla iç içe bir güzel yaşam için her şey var. 

30 Nisan 2014 Çarşamba

Momo uyarıyor: Zaman, yanyana güzel!

MOMO-Michael Ende

            Kapak Tasarımı : Gökçen Yanlı
           Çeviri :Leman Çalışkan
              Kabalcı Yayınevi
12 yaş ve üstü
Evrim Gökçe

Momo’nun savaştığı “duman adamlar” bize de  musallat oldu; işyerlerinde su içtiğimiz anları bile hesaplayan “mal sahipleri”, saat kaça kadar içki içebileceğimizi “yazılı” olarak bildiren uğursuzlar, çocukları öldürüp yaşayacakları upuzun zamanları söküp alan zalimler ortalığa salındı. Zamanımıza el koyar, ürettiklerimizi bizden kaçırıp, başka zaman çalıcıları için sergiler oldular. Onlara, “esir pazarcıları desek, az geldi.

Bazı kitaplar kime yazılmış olurlarsa olsunlar, siz onları asude bir öğleden sonra geçirdiğiniz, güneşli bir güne uygun sanarken, kancayı “asude kalamayan yerleriniz”e takıverirler.

Öğleden sonranız güneşli kalabilir, ama içerilerde bir yerde hava muhalefeti boy verir, bir “öğleden sonra içi”niz daha aniden ıslanır, buzlanır, sonra aniden ter boşanır.

Hayata çok benzeyen şeylerin yazdığı, bizi yatıştıracağını sanarken kestiremediğimiz bir biçimde ‘yükselten’, çocuklarımızın kütüphanesinden aşırmak için an kollayacağımız, onlarınsa illaki okumaları gereken Momo, böyle bir kitap.

Öğleden sonranızı, karıştırır!

Siyami Bey’in öyküler arası yolculuğu


Öykü Öykü Gezen Kedi
Zeynep Cemali
Günışığı yay. 2007
8-12 yaş

Özgül Kılınç

Bahar yavaştan uzanıp, güneş yüzünü gösterirken biz de durumu fırsat bilip baharın keyifli misafirlerine göz kırpalım istedik. Sizin için öykülerde gezen hınzır bir kediyi yazdık.

Zeynep Cemali'nin sekiz öyküden oluşan ''Öykü Öykü Gezen Kedi'' kitabı adının çağrıştırdığının aksine tamamı kedilere dair öykülerden oluşmuyor. Yalnızca ''Siyami Bey'' adlı ilk öykü bir kedi öyküsü. Ama bu öyküdeki kedi Siyami Bey'in ilginç karakteri yüzünden kitaba bu ad verilmiş. Siyami Bey adlı bu kedi tam da bir kedinin olması gerektiği gibi; yani özgürlüğüne alabildiğine düşkün, taviz vermeyen, dediğim dedik bir kedi.  Üstelik Siyami Bey ilk öyküde ansızın evi terk ettikten sonra, diğer yedi öyküde beklenmedik zamanlarda ortaya çıkıyor. Yani tam başlığa uygun bir şekilde öykü öykü geziyor. Mahallenin sakinlerinin sıradan ama her biri bir yanıyla özgün öykülerinde görünüveriyor. Kaybettiğinizi sandığınız anda Siyami Bey'i satırların arasında yakalayıveriyorsunuz.

23 Nisan 2014 Çarşamba

Özgürlüğün hikâyesi: Küçük Kara Balık


Küçük Kara Balık
Samed Behrengi
Resimleyen: Mehmet Sönmez
Çeviri: İlknur Özdemir
Can Yayınları
7 yaş +

Özüm Melek Akbaş
8 yaş/ Ankara

Çocuğumuzun en güzel kıyısındaki hikayeyi küçük bir kız çocuğu sizin için yeniden yorumladı.

Küçük Kara Balık, okuduğum en ilginç kitaplardan biriydi. Konusu, arkadaşları için kendini ölümle burun buruna getiren iyi kalpli bir balığın serüveni. Küçük Kara Balık meraklı, keşif duygusu olan cesur bir balık. Annesi ve komşularının baskısı altında kalan Küçük Kara Balık yeni yerler görmek için bir serüvene yelken açar. Birçok zorlukla karşılaşır ama hep yoluna devam eder.

Kurdun Gözünden Bir İnsan, İnsanın Gözünden Bir Kurt…


Kurdun Gözü
Daniel Pennac
Çeviri: Ömrüm Erdaş
Resimleyen: Renaud Chabner
Can Çocuk Yayınları, 2010

Sultan Gül Tuncer
6. Sınıf Öğrencisi/Ankara

Sultan, meraklı bir çocuk ve Kurdun Gözü kitabını tanıtırken bu merakına bizi de davet ediyor. Bizi bol sorulu bir yazıya davet ediyor.

Sizin de hiç anne ve babanızdan ayrıldığınız oldu mu? Evet, o çocuk annesinden ve babasından ayrıydı. Çünkü onlar bir kurt tarafından vahşice yutulmuştu. Çocuk ise her şeyden habersiz olan o kurdu izliyordu. Bu öyküde kurt, bir olay esnasında gözünü kaybediyor. Sizin de başınıza böyle bir şey gelse canınız yanmaz mı? Tabi ki yanar. Kurdun da canı yanıyor. Kurtların sürü halinde dolaştıklarını ve geceleri bir arada dinlendiklerini bilirsiniz öyle değil mi? İşte öyle günlerden bir gün Mavi Kurt adındaki yaşlı kurt, Kara Alev adlı minik kurda çocukların da neyle beslendiklerini ve ne yaptıklarını, kimlerden kaçtıklarını anlatıyor. Fakat aralara da gerçekten yaşamadıkları hikâyeleri sıkıştırıyor.

Kölelik ve özgürlük arasındaki imtihan: Kölelik Mi, Özgürlük Mü?


Kölelikten Kaçış
Dominique Torres
Resimleyen: Renaud Chabner
Çeviri: Orçun Türkay
Can Çocuk Yayınları, 2010
10 yaş +

Safiye Kapukaya
6. Sınıf Öğrencisi/Ankara 

Safiye, duyarlı bir gözle özgürlük kavramını sorgularken bize de kitabı okumak kalıyor.

Siz hiçbir efendiye kölelik ettiniz mi? Bundan çok önce Nijer Kırsalı’nda ailesiyle birlikte köle olan; daha doğrusu annesiyle kölelik yapan küçük Amsi, babası deve satarken kaybolmuş. Ablasının ise yaşlı bir efendiye satıldığı düşünülüyor. Küçük Amsi’nin yerinde olmayı kim ister? Ben söyleyeyim: Kimse. Baba ve kardeş acısıyla hayatını devam ettiriyor. Tabi ki hayatına o yabancı adam girene dek… Bu yabancı adamın Amsi’ye “dostum” demesi Amsi’yi çok etkiliyor. Peki, küçük Amsi bu çağrıya kulak verecek mi? Yoksa vermeyecek mi? Bu adam ablasını ve babasını kendisine kavuşturabilecek mi? Ya bu adamın Amsi’ye özgürlükten bahsetmesi?.. Özgürlük sözcüğü bütün gün aklının bir ucundadır bizimkinin. Kimsenin kimseye sahip olamayacağını anlatan bu adama Amsi kulak verecek mi? Bu adama güvenmeli mi? Yoksa elini ona uzatan adamın dostluğunu reddetmeli mi?  Sizi çok fazla meraklandırmayayım. En iyisi siz tanıttığım “Kölelikten Kaçış” kitabını okuyun.

Bu Sınıf Başka Sınıf


Çılgınlar Sınıfı (4Kitap)
Mavisel Yener
 Bilgi Çocuk Yayınları, 2011
7 yaş +

Efe Özçataloğlu

Adnan Mazıcı İlkokulu 3/C Sınıfı-İzmir

Gezi, tarih, merak ve elbet macera… Üzerine bir de kahkaha… Karşınızda Çılgınlar Sınıfı…

Mavisel Yener’in “Çılgınlar Sınıfı”nı okurken çok eğlendim, çok güldüm. Dört kitaplık dizinin ilk kitabı “Korsan Takımı.” Takımın üyeleri ise Ege, Merve, Nehir, Celal, Deniz ve Melisa. Bu kitapta Piri Reis’le zaman yolculuğuna çıkıyoruz. Üstelik bunu bir dürbünle yapıyoruz. Piri Reis’in haritalarını nasıl çizdiğini de öğreniyoruz.

İkinci kitap “Çıldıran Kasaba.” Bu kitapta karşılaştığımız takım Zombi Takımı ve üyeleri Arya, Selin ve Kemal. Zombi Takımı Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne gider. Takım kaptanı Arya, iki hırsızın müzedeki bir tableti çalıp yerine taklidini koyduğunu görür. Müze müdürüne gider ama müdürü de bu olaya inandıramaz. Müzedeki hırsızlığın ve tarihin izini sürerken tuhaf gelişmeler olur.

Dinozor Takımı, dizinin üçüncü kitabı. Takım üyeleri Ayşegül, Selda, Fatih, Dorukhan. Bu kitapta sahtekarlığın sonunun kötü olduğunu görüyoruz. Ellerinde kuş ve dinozor karışımı bir fosil olduğunu iddia eden iki adam ve bu iki adamın peşine düşen dinozor takımı üyeleri. Soluk kesen bir macera.

Dizinin son kitabı “Sırlar Takımı.” Takımın üyeleri Meriç, Ozan, Kuzey ve Gül. Sırlar Takımı, Nemrut Dağı’nda yapılacak olan Laproşka gösterisini duymuştur. Ve bu gösteriye katılmak için öğretmenlerini ikna etmişlerdir. Fakat onları gösteride bekleyen sürprizden haberleri yoktur. Onların yaşadıklarına yetişkinler ise asla inanmayacaklardır.

Öğretmen Fatoş Güneş, Müdür Yardımcısı Turna Zindan, temizlik görevlisi Mecbur Isırgan ve Çılgınlar Sınıfı bizi heyecanlı bir yolculuğa çağırıyor.


Keşke her çocuğun Widu’su olsa!


Widu’nun Kalbi
Rafik Schami
Çeviri: Neylan Eryar
Kırmızı Kedi yay., 2014
12 yaş +

Deniz Baş

Yürekten korkuları silebilen oyuncak bir bebek ve onunla büyüyen bir kız çocuğunun hikâyesidir anlatılan.

Küçük bir kız çocuğu ile korkuları yürekten emebilme gücüne sahip bir bebeğin hikâyesi Widu’nun Kalbi. Geçmişi ve günümüzü karşılaştırmaya, ebeveynlerin tutumlarına, çocukların artık ne biçimlerde yetiştiğine ışık tutan bir öykü aynı zamanda. Zira hikâyemiz bitpazarında başlıyor. Tuhaf değil mi? Günümüz AVM çocuklarının değil bitpazarı pazar bile görmediğini düşünürsek…


Nina’nın bitpazarından aldığı bebeği Widu bize dostluğu ve çocuk dünyasının hayal gücünün güzelliklerini gösterirken yine bize yeni nesil çocukların toprağa, çamura dokunmadan, tabir yerindeyse ‘kirlenmeden’ taş duvarların arasında ağaçsız, çimensiz nasıl da yalnız büyüdüklerini de gösteriyor. Günümüzde insanların kendini gerçekleştirmesinin tek yolunu para olarak sunan bencilliği gösterdiği gibi değerlerimizi de hunharca alıp götürüşünü, bizim bunun farkında bile olmayışımızı Nina bize anlatıyor. Steril hayatlarla çevrelenen çocukluk hallerine inat anne ve babasıyla gezerken bitpazarından aldığı bebekle kurduğu dostluk Nina’yı gün gün büyütürken onun cansız nesneler dünyasından gerçek dostlulara adım atmasına da yardımcı oluyor.

Unutmayın, yıldızlar sadece gülümseyen çocukların gözlerinde parlar!


       
Nilüfer’in Gülümsemesi
Akram Ghasempour
Nasim Azadi
Çeviri: Fulya Alikoç
Evrensel Çocuk Kitaplığı, 2012
7 yaş +

Özgül Kılınç

Bir sabah uyandığınızda yüzünüzdeki gülümsemenin kaybolduğunu düşünün. Ah, ne fena! Oysa  o gülümseme bizim en büyük silahımız değil mi?

İranlı yazar Akram Ghasempour’un yazdığı Nilüfer’in Gülümsemesi bir çocuğun dünyasına onun gözüyle bakmamızı sağlıyor. Küçük bir kız çocuğu olan Nilüfer, bir sabah uyandığında gülümsemesini kaybettiğini fark ediyor. Bu duruma çok şaşırıyor, şaşkınlığı geçince de üzülmeye başlıyor. Bir sabah uyanıp da gülümsemesini bulamamasına bir anlam veremiyor. Bakabileceği her yere bakıyor, fakat gülümsemesini bir türlü bulamıyor. Ama sonra annesinin ona söylediğini hatırlıyor.  “Yıldızlar sadece gülümseyen çocukların gözlerinde parlar”. Yıldızların artık gözlerinde parlamayacağı düşüncesi, yani umudun olmayışı onu rahatsız eder. Ama Nilüfer’in kolay kolay pes etmeye niyeti yoktur. O umudun peşini bırakmayacaktır.

Uzaklardan Masallar

     

Latin Amerika Masalları
Kolektif
Dipnot Yayınları, 2008
9 yaş ve üstü

Mehmet Özçataloğlu

Bolivya’dan Meksika’ya, Brezilya’dan Arjantin’e, Porto Riko’dan Surinam’a güneşin el verdiği uygarlıkların mitlerle zenginleşen masalları çocukları bilinmeyen dünyalara davet ediyor.

“Masallar insanlığın yalın hallerinden, en derinlerdeki zaafları, tutkuları, meleksi ve şeytani durumlarından birtakım semboller aracılığıyla yepyeni gerçekliklere açılan olağanüstü yapıtlardır. Bir anlamda masallar, insanın yaratıcılığını harekete geçiren önemli birer yazınsal güçtürler” demiş Hülya Soyşekerci bir yazısında. Bu düşünce doğrultusunda okudum ben de Latin Amerika Masalları’nı.
Acaba dünya çocukları bizimle aynı masallarla mı büyüyorlar, diye iz sürdüm her birinde. Farklı kültürlerin çocukları aynı ya da benzer fantastik ögelerle mi bezeniyorlar? Yaratıcılıklarını benzer ögeler mi tetikliyor? Eğer ki düş güçleri benzer kaynaklardan besleniyorsa kültürel farklılıklar nasıl oluşuyor? Kitabı elime almadan bu sorularla donanmıştım?
Ve okurken gördüm ki farklı kültürlerin çocukları farklı ögelerle donatılıyorlar. Kültürel farklılıklar masallara da yansıyor. İyi ki de yansıyor. Yoksa bütün çocukların aynı masallarla büyümesi ne kadar da sıkıcı olurdu kim bilir? Kültürel zenginlik nasıl yansırdı yeryüzüne?

Bir lastik pabuç kaç külah dondurma eder?

         
Lastik Papuçlar
Zoşçenko
Çeviri: Ataol Behramoğlu
Resimleyen: Yıldız Aydemir
Can Çocuk Yayınları
8-9-10 yaş

Gökçen Düzkaya
Sovyet çocuk edebiyatının usta isimlerinden Zoşçenko mizahi anlatımıyla sizi  “Babamız bize büyüklerin yanında üzerinize düşmeyen konuşmalar yapmayın derse hakkımızı da mı aramayalım?” diye soran öykülere davet ediyor.

Lastik Pabuçları elinize aldığınızda kitabın size “Beni oku, beni oku!” diye seslendiğini duyar gibiyim şimdiden. Kapak resmi içinize sıcacık bir aile fotoğrafı çıkardı değil mi? Ya renkler? Renklerin cıvıltısını duyar gibiyim. Kitabı açtık bir sürü anı öykü. Hepsi de yazarımızın küçükken başından geçmiş ne güzel hatıralar! Kitabı resimleyen Yıldız Aydemir’in kalemine sağlık. Çocukların yanaklarına iliştirdiği elma şekerlerinin tadı damağımda kaldı diyebilirim.