Çocuk Kitaplığı

Çocuk Kitaplığı

27 Kasım 2013 Çarşamba

Güneşe Koşun Çocuklar


Güneşe Vurgun Çocuk
İhmal Amca
Can Yayınevi
7+ yaş

 Selin Çoruh
 
Masal deyip geçmeyin, yanı başımızda güneşe ve ebemkuşağına koşan çocukların karşısında yine zulmeden ağalar, padişahlar duruyor. İşte onlara inat İhmal Amca’nın masalları yağmur damlalarını elinizde tutmanıza, dört yanı gökkuşağına kesmenize aracı oluyor. Ondan ki yeniden yeniden masallar söylemeye devam.


Güneşe Vurgun Çocuk, İhmal Amca'nın Can yayınlarından çıkan birbirinden güzel masallarının bulunduğu çocuk kitaplarından bir tanesiİhmal Amca, Aziz Nesin'in önsözdeki aktarımıyla, Moskova'da, gurbette bulunduğu süre boyunca anayurdundaki çocuklara hizmet etmek için masal kitapları yazmış, çok da iyi etmiş. Zira ben kitaba ismini veren Güneşe Vurgun Çocuk'la birlikte, Büyülü Çiçek, Palyaço, Kuklacı ve Anahtar'ı çok sevdim. Masal diyoruz ama hepsi gerçek dünya'nın karakterleri olan güneşe ve ebemkuşağına koşan çocukların karşısında yine zulmeden ağalar, padişahlar duruyor.

Peki bir çocuk neden güneşe aşık olur? İşte kitabın ilk masalı, Güneşe Vurgun Çocuk bunun yanıtını arıyor. Masalda padişah'ın öz oğlu olan kahramanımız taht hırsıyla tutuşan padişahın kendisi tarafından annesiyle birlikte ormanın en karanlık yerine kapatılıyor. Yıllarca annesiyle karanlıkta kalmış bir çocuk; güneşi, ışığı, aydınlığı görürse ona vurulur elbet. Bir kez özgürlüğü tattı mı bırakmak istemez. Güneşe vuruluyor ve peşini bırakmıyor ancak onu yalnızca kendine istemek gibi bir kibre kapıldığında ise yer gök buna karşı çıkıyor. Güneş herkese yetecek kadar parlak ve aydınlık, ve her gün yeniden doğuyor nasılsa. "Olmaz yalnız senin" diye dile gelen yer gök, halkın sesi oluyor aynı anda ve zalim padişaha "olmaz yalnız senin" diye başkaldırıyor. 

Ateş, Dere ve Kaplumbağa…

Ateşin Dereyi Kurtardığı Gece
Odile Kayser
Nesin Yayınevi, 2011, 1. Basım
7+ yaş

 Gökçen Düzkaya 
Suyumuzu bizden alan, yeşilin tam ortasına acımadan vurulan neşter ise HES’ler,  bizler de dereyi kurtaracak ateşiz. Nasıl olur demeyin? Doğanın iki zıt kardeşinin sesine kulak verin.
 “Yaşlı bir adam bir kaplumbağanın üstüne oturmuş, önündeki su birikintisine bakıyordu. Köyümüzün deresinden yalnızca bu kalmıştı. Her zaman aktığı için, hiç kurumayacak sanmıştık. Suyunu içmemiz, balıklarını yememiz ve içinde yüzmemiz için kendini bize sunardı. Ama günden güne kararıyordu. Yosunlar ve balıklar yavaş yavaş yok oldu. Kuşlar uçup kayboldu. Ve sonunda dere de akmamaya başladı. İşte o zaman insanlar da gittiler. (…)”  

İnsanlar da gittiler… Bir sürü cümle uçuşuyor insanın kafasında. Son ağaç kesildiğinde, son nehir kirlendiğinde, son balık avlandığında; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak... Yahut Sait Faik Abasıyanık’ın Son Kuşlar adlı öyküsünde dediği; artık gökyüzünde esmer lekecikler göremeyeceğimiz… Toprak anamızın koyu yeşil saçları dalgalanmayacak… Unutmadan, Akira Kurosava’nın Dreams ( Düşler ) adlı filmi vardır izleyenler bilir. Ağlayan Şeytan adlı rüya… İnsanlığın sonunu betimler. Fakat filmin en son rüyası; Su Değirmenleri Köyü. Ne güzel bir köydür öyle! Ortasından geniş bir dere akar gürül gürül. Bu köyde insanlar çok uzun yaşarlar ve mutludurlar. Çünkü doğayla iç içedirler. Muhteşem bir köy resmedilir. 

20 Kasım 2013 Çarşamba

Balat’a gideriken aldı da bir yağmur…



Semih ve Balat'ın Bulutu
Tim Davis
Çeviri: Senem Davis
Mandolin Yayınları, 2009
8+ yaş

 Gökçen Düzkaya

 ‘Kentsel dönüşüm’ adı altında sunulan rant projelerini, çocuk dünyasının içinden naif bir dille anlatan bu hikayeyi çocuklar kadar büyükler de keyifle okuyabilir.

İstanbul’a gidip de Balat’ı, Ayvansaray’ı, Edirnekapı’yı gezmediyseniz, tarihi yarımada turunu tamamlayıp içiniz rahatlamış olarak dönmeniz mümkün değildir. Çünkü bu tur size Bizans ve Osmanlı ile ilgili bilgi vermekle kalmayacak; gezdiğiniz her sokakta, girdiğiniz her yıkıntıda, bir çay içmek için mola verdiğiniz her mahallede ve Haliç boyunca uzanan Balat Vapur İskelesi Caddesi’nden arkaya her baktığınızda buram buram ben buradayım diyen bu tarihî dokunun içinde yolculuk yapma fırsatı yakalamanızı da sağlayacak. Tıpkı masalımızın kahramanı Semih gibi.

Tevfik Fikret’in Sis şiirinde dediği üzere, dişleri düşmüş sırıtan sur kafilesi sizi önce şehrin içine alıp buyur edecek. Biraz ilerledikçe çatılmış kaşlar gibi karşılıklı sıralanmış tarihî cumbalı Balat evlerinin arasına çekilmiş iplere asılan rengârenk çamaşırların altından geçerken, “bizim mahalle de böyleydi” demeye kalmadan sağdan soldan adım atıveren kilise ve şapel duvarları, Osmanlı döneminden kalma türbeler, çeşmeler tozlu örtülerini kaldırıp bizi biraz daha yukarı çıkarıverirler. İşte karşımızda Kırmızı Mektep masalsı görkemiyle bizi karşılamaktadır. Bu saati durmuş tarihin içinde capcanlı bir hayat ılık bir kan gibi dopdolu akar tüm çelişkisiyle. Balat, Eminönü’ne giderken yolun sağından bize bir selam çakar devlet erkânı, ruhban sınıfı; viraneler ve avare çocuklarıyla hep birlikte…
Masal Masal İçinde…


Aile kurumuna keskin bir eleştiri: Matilda



Matilda
Ronald Dahl
Can yayınları, 2007
 9+ yaş
Derya Ural
    
 Çocuk edebiyatının üretken yazarlarından Ronald Dahl’ı 23. ölüm yıldönümünde keyifli bir hikaye ile anıyoruz.
Her çocuk diğerinden farklıdır. Kimileri vardır ki kendi yaşıtlarının gösterdiği özelliklerin çoğunu göstermez. Kitabımızın kahramanı Matilda da bu çocuklardan biri. Ailesinin onu zamanı geldiğinde söküp atılması gereken bir kabuk, bir ur olarak gördüğü Matilda üstün yeteneklere sahip. Henüz üç yaşındayken okumayı kendi kendine öğrendi, beş yaşına geldiğinde ise ailesinin bütün sınırlamalarına rağmen köyündeki kitaplıkta bulunan bütün kitapları okudu.

Matilda’nın yetenekleri, çocuğuna karşı en ilgisiz olabilecek ailenin bile gözünden kaçmayacak türden; ancak bay ve bayan Wormwood kendi boş yaşantıları içine o kadar gömülü ki çocuklarındaki bu olağan dışılığı göremiyor. Aslında Dahl,  Matilda’nın ebeveynlerini abartılı bir dille yazarken kapitalist üretim şeklinin yarattığı aile modelini anlatıyor bizlere. Hikâyemizin ana kahramanlarından anne Wormwood, haftanın beş gününde on mil uzaktaki bir kasabaya bingo oynamaya giderek zamanını boş ve anlamsız bir şekilde geçiren, baba Wormwood ise elden düşme otomobil alım satımı ile uğraşmakta; insanları kandırarak hak etmediği bir şekilde para kazanmayı bir üstünlük, bir beceri olarak görüyor.

13 Kasım 2013 Çarşamba

Özgürlük mü, O da Ne?



Özgürlük mü O da Ne?
Eşref Karadağ
Top Yayıncılık, 2011
7+ yaş
  Mehmet Özçataloğlu

           Farelerin dünyasında geçen hikâye, yaşadığımız toplumun da bir aynası olabilir.

Özgürlük mü, O da Ne? 

 Bugünlerde bu soruyu ülkemizde soranlar da var sanırım. Hem de azımsanmayacak kadar çok. Bir gemiye binmişler ve kaptan nereye kırarsa dümeni, itirazsız yol alıyorlar o tarafa. Nereye gidiyoruz, ne yapıyoruz diyen yok! Karnımız tok, sırtımız pek düşüncesiyle bugünü kurtarma telaşındalar. Peki ya sonra?

Eşref Karadağ’ın “Özgürlük mü O da Ne?” isimli kitabını okurken aklıma geldi bunlar. Ahır faresi Kocagöz’ü görene kadar, kafeslerinde mutlu mesut yaşayan, dünyayı sadece kafeslerinden ibaret sanan, efendilerinin verdikleri yiyeceklerle karınlarını doyuran hemstırlar anımsattı bütün bunları. Kocagöz “kedi” diyor, “o ne”  diyorlar. Kocagöz “inek” diyor, “o ne” diyorlar. Kocagöz “özgürlük” diyor, “ o ne” diyorlar. Sanırım toplumsal olarak biz de bu yoldayız artık. Hatta belki de daha kötüsü. En azından hemstırlar özgürlük kavramını, özgür olmanın ne olduğunu bilmiyorlar. Ya bilip de “yeteri kadar özgürüz zaten” diyenlerden olsalardı? Sanırım böylesi daha vahim!

Özgürlüğe giden yolda bir hızlı macera

Kaçak Köpek Biber
Miyase Sertbarut
İllüstratör: Çınar Dize Sertbarut 
Tudem yayınları, 2013
 9+ yaş
Özgül Kılınç
‘Polis simit sat onurlu yaşa’ diyebilen yürekli nesillerin çocukları için Miyase Sertbarut’un yazdığı ‘Kaçak Köpek Biber’ özgürlüğün, sevginin ve dik duruşun romanı.
Bu hafta size ‘Karabiber’ adı konulan ama kısaca ‘Biber’ diye çağırılan bir polis köpeğinin hikâyesini anlatmak istiyoruz. Haliyle bir polis köpeğinin hikâyesinde değişik olan ne sorusunu sormanız mümkündür. Hemen yanıt verelim. Biber’i diğer polis köpeklerinden ayıran şey hem çok akıllı olması hem de artık duvarların dışına, özgürlüğüne koşmak istemesi. Burada hemen hatırlatma yapalım, Biber’in ‘özgür’ olmaktan kastettiği şey polis köpeği olmaktan kurtulup bir başkası tarafından sahiplenilmek değil aksine tüm zincirlerinden kurtulmak. Biber’in tüm isteği komutlarla yaşadığı bir dünya yerine kendi kararlarını verebildiği, kendi biçimlendirebildiği bir dünyaya doğru koşmak. Peki, kolay mı bu? Elbet göründüğü kadar basit değil hiçbir şey.
Biber’in eğitim merkezinden kaçması, sevgi dolu bu köpeğin hem arkadaşlarını bırakması, hem alıştığı eğiticiden ayrılması hiç kolay olmadı. Ama zincirlerini koparmayı aklına koyan Biber “Çelik olsa dayanmaz ruhun keskin ışığına” dedi ve bunca zorluğa rağmen çelik tellerle çevrili eğitim merkezinden üstün gayretle kaçmayı başardı. Esas macera elbette bu kaçıştan sonra başladı. Ne mi oldu?  

6 Kasım 2013 Çarşamba

Çocukların Hakları Var!


Süleyman Bulut
Resimleyen: Reha Barış, Can Çocuk Yay.
Yaş aralığı: 7, 8, 9+
Sayfa: 56 sayfa

 Gökçen Düzkaya


Kardeşlik Çemberi
Süleyman Bulut’un Can Çocuk Yayınlarından çıkan, “Çocukların Hakları Var” üst başlıklı üç kitaplık dizisi, birinci kitap olan “Kardeşlik Çemberi” ile başlıyor. Kitap, “Çocuklar arasında ayrım yapılamaz.” sözüyle bizi karşılıyor. Dev binalar arasında idman yapan bir basketbol takımının dev hayalleri ve bu uğurda rakiplerini nasıl alt ettiklerini anlatan bu ince kitap inceliğini aşarak bize çarpıcı bir mesaj veriyor: Birlikteliğin önemi ve sınırları aşmak. Basketbol maçında kısa boylular bir işe yaramaz da ne demekmiş öyle! Ya da güçlü olmak için ille de iri yarı olmak ve güçlü kaslarla donanmak gerekir öyle mi? Hep birlikte okuyup görelim bakalım öylemiymiş.

Anne Ben Yapabilirim


Yazarın ikinci kitabındaki örnek olay, her şeyi annesinden bekleyen bir çocuğun annesinden aldığı kallavi cevapta;  daha doğrusu annesinin bir öykünün içine sıkıştırıp anlattığı bir musibet bin nasihatten iyidir cinsinden sayacağımız bir öyküde vücut buluyor.  Bu kitap da bize “ Çocuklarla ilgili her türlü faaliyette, çocuğun temel yararı önceliklidir!” sözüyle açılıyor. Annenin anlattığı öyküyü şimdiden merak ettik değil mi? Yoksa en çok öykünün sonunda çocuğun yüzündeki ifadeyi mi merak ettiniz? Ama unutmayın her şey çocuklar için.

Ç ile ya da Ç’siz, güzel şey kardeşlik



Yaşasın Ç Harfi Kardeşliği!
Behiç Ak
Günışığı Kitaplığı, 2013
 9+ yaş
Evrim Gökçe

Velhasıl, Ç güzel bir harftir. Ama kardeşlik, Ç harfine ihtiyaç duyulmadan da kardeşliktir, reddedilen W’ler ve ‘kötüleri’ hatırlatıyor gibi görülen T’lerle bile!

Beşinci sınıf öğrencisi Ali, öğretmeni bir film, fotoğraf ya da söyleşi ile bir hikâye anlatmasını istediğinde söyleşi yapmayı seçer. Okulda sorulara yanıt vermenin öğretildiğini ama soru sormanın ihmal edildiğini düşündüğünden, gönlünce soru sorabileceği söyleşi hem kendisi hem de Ali’nin sonu gelmeyen sorularından yılgın düşen öğretmeni için hayat kurtaran bir tercih olur.

Kendisiyle bile söyleşi yapan Ali, insanlığın en büyük buluşuna köfte, hayattaki en büyük korkusuna ise karnabahar cevaplarını verir. 

Soru sormalı ödevinin dışında Ali’nin hayatında büyük bir yenilik daha vardır. Babası Rıza Bey, eskiyen dizüstü bilgisayarını Ali’ye armağan eder. Soluğu internette alan Ali, hayatıyla ilgili bir dolu ayrıntıyı sosyal paylaşım sitelerinde yazmaya başlar. Öyle ki nüfus cüzdanını kaybettiği için babasıyla nüfus müdürlüğüne giden Ali’yi, görevli memur bile tüm ‘hikâyesiyle’ internet paylaşımları nedeniyle tanır. Beri yandan hikayenin düğüm noktasını memur atıverir, Ali’nin soyadında yanlışlıkla yazılmış bir Ç harfi vardır. Babası hemen bir dilekçeyle yanlışlığı çözmeye yeltenirken, Ali karşı çıkar, Ç’yi sevdiğini, soyadına dokundurtmayacağını söyler. O artık Ali HoşgörüÇ’tür.