Çocuk Kitaplığı

Çocuk Kitaplığı

30 Nisan 2014 Çarşamba

Momo uyarıyor: Zaman, yanyana güzel!

MOMO-Michael Ende

            Kapak Tasarımı : Gökçen Yanlı
           Çeviri :Leman Çalışkan
              Kabalcı Yayınevi
12 yaş ve üstü
Evrim Gökçe

Momo’nun savaştığı “duman adamlar” bize de  musallat oldu; işyerlerinde su içtiğimiz anları bile hesaplayan “mal sahipleri”, saat kaça kadar içki içebileceğimizi “yazılı” olarak bildiren uğursuzlar, çocukları öldürüp yaşayacakları upuzun zamanları söküp alan zalimler ortalığa salındı. Zamanımıza el koyar, ürettiklerimizi bizden kaçırıp, başka zaman çalıcıları için sergiler oldular. Onlara, “esir pazarcıları desek, az geldi.

Bazı kitaplar kime yazılmış olurlarsa olsunlar, siz onları asude bir öğleden sonra geçirdiğiniz, güneşli bir güne uygun sanarken, kancayı “asude kalamayan yerleriniz”e takıverirler.

Öğleden sonranız güneşli kalabilir, ama içerilerde bir yerde hava muhalefeti boy verir, bir “öğleden sonra içi”niz daha aniden ıslanır, buzlanır, sonra aniden ter boşanır.

Hayata çok benzeyen şeylerin yazdığı, bizi yatıştıracağını sanarken kestiremediğimiz bir biçimde ‘yükselten’, çocuklarımızın kütüphanesinden aşırmak için an kollayacağımız, onlarınsa illaki okumaları gereken Momo, böyle bir kitap.

Öğleden sonranızı, karıştırır!

Siyami Bey’in öyküler arası yolculuğu


Öykü Öykü Gezen Kedi
Zeynep Cemali
Günışığı yay. 2007
8-12 yaş

Özgül Kılınç

Bahar yavaştan uzanıp, güneş yüzünü gösterirken biz de durumu fırsat bilip baharın keyifli misafirlerine göz kırpalım istedik. Sizin için öykülerde gezen hınzır bir kediyi yazdık.

Zeynep Cemali'nin sekiz öyküden oluşan ''Öykü Öykü Gezen Kedi'' kitabı adının çağrıştırdığının aksine tamamı kedilere dair öykülerden oluşmuyor. Yalnızca ''Siyami Bey'' adlı ilk öykü bir kedi öyküsü. Ama bu öyküdeki kedi Siyami Bey'in ilginç karakteri yüzünden kitaba bu ad verilmiş. Siyami Bey adlı bu kedi tam da bir kedinin olması gerektiği gibi; yani özgürlüğüne alabildiğine düşkün, taviz vermeyen, dediğim dedik bir kedi.  Üstelik Siyami Bey ilk öyküde ansızın evi terk ettikten sonra, diğer yedi öyküde beklenmedik zamanlarda ortaya çıkıyor. Yani tam başlığa uygun bir şekilde öykü öykü geziyor. Mahallenin sakinlerinin sıradan ama her biri bir yanıyla özgün öykülerinde görünüveriyor. Kaybettiğinizi sandığınız anda Siyami Bey'i satırların arasında yakalayıveriyorsunuz.

23 Nisan 2014 Çarşamba

Özgürlüğün hikâyesi: Küçük Kara Balık


Küçük Kara Balık
Samed Behrengi
Resimleyen: Mehmet Sönmez
Çeviri: İlknur Özdemir
Can Yayınları
7 yaş +

Özüm Melek Akbaş
8 yaş/ Ankara

Çocuğumuzun en güzel kıyısındaki hikayeyi küçük bir kız çocuğu sizin için yeniden yorumladı.

Küçük Kara Balık, okuduğum en ilginç kitaplardan biriydi. Konusu, arkadaşları için kendini ölümle burun buruna getiren iyi kalpli bir balığın serüveni. Küçük Kara Balık meraklı, keşif duygusu olan cesur bir balık. Annesi ve komşularının baskısı altında kalan Küçük Kara Balık yeni yerler görmek için bir serüvene yelken açar. Birçok zorlukla karşılaşır ama hep yoluna devam eder.

Kurdun Gözünden Bir İnsan, İnsanın Gözünden Bir Kurt…


Kurdun Gözü
Daniel Pennac
Çeviri: Ömrüm Erdaş
Resimleyen: Renaud Chabner
Can Çocuk Yayınları, 2010

Sultan Gül Tuncer
6. Sınıf Öğrencisi/Ankara

Sultan, meraklı bir çocuk ve Kurdun Gözü kitabını tanıtırken bu merakına bizi de davet ediyor. Bizi bol sorulu bir yazıya davet ediyor.

Sizin de hiç anne ve babanızdan ayrıldığınız oldu mu? Evet, o çocuk annesinden ve babasından ayrıydı. Çünkü onlar bir kurt tarafından vahşice yutulmuştu. Çocuk ise her şeyden habersiz olan o kurdu izliyordu. Bu öyküde kurt, bir olay esnasında gözünü kaybediyor. Sizin de başınıza böyle bir şey gelse canınız yanmaz mı? Tabi ki yanar. Kurdun da canı yanıyor. Kurtların sürü halinde dolaştıklarını ve geceleri bir arada dinlendiklerini bilirsiniz öyle değil mi? İşte öyle günlerden bir gün Mavi Kurt adındaki yaşlı kurt, Kara Alev adlı minik kurda çocukların da neyle beslendiklerini ve ne yaptıklarını, kimlerden kaçtıklarını anlatıyor. Fakat aralara da gerçekten yaşamadıkları hikâyeleri sıkıştırıyor.

Kölelik ve özgürlük arasındaki imtihan: Kölelik Mi, Özgürlük Mü?


Kölelikten Kaçış
Dominique Torres
Resimleyen: Renaud Chabner
Çeviri: Orçun Türkay
Can Çocuk Yayınları, 2010
10 yaş +

Safiye Kapukaya
6. Sınıf Öğrencisi/Ankara 

Safiye, duyarlı bir gözle özgürlük kavramını sorgularken bize de kitabı okumak kalıyor.

Siz hiçbir efendiye kölelik ettiniz mi? Bundan çok önce Nijer Kırsalı’nda ailesiyle birlikte köle olan; daha doğrusu annesiyle kölelik yapan küçük Amsi, babası deve satarken kaybolmuş. Ablasının ise yaşlı bir efendiye satıldığı düşünülüyor. Küçük Amsi’nin yerinde olmayı kim ister? Ben söyleyeyim: Kimse. Baba ve kardeş acısıyla hayatını devam ettiriyor. Tabi ki hayatına o yabancı adam girene dek… Bu yabancı adamın Amsi’ye “dostum” demesi Amsi’yi çok etkiliyor. Peki, küçük Amsi bu çağrıya kulak verecek mi? Yoksa vermeyecek mi? Bu adam ablasını ve babasını kendisine kavuşturabilecek mi? Ya bu adamın Amsi’ye özgürlükten bahsetmesi?.. Özgürlük sözcüğü bütün gün aklının bir ucundadır bizimkinin. Kimsenin kimseye sahip olamayacağını anlatan bu adama Amsi kulak verecek mi? Bu adama güvenmeli mi? Yoksa elini ona uzatan adamın dostluğunu reddetmeli mi?  Sizi çok fazla meraklandırmayayım. En iyisi siz tanıttığım “Kölelikten Kaçış” kitabını okuyun.

Bu Sınıf Başka Sınıf


Çılgınlar Sınıfı (4Kitap)
Mavisel Yener
 Bilgi Çocuk Yayınları, 2011
7 yaş +

Efe Özçataloğlu

Adnan Mazıcı İlkokulu 3/C Sınıfı-İzmir

Gezi, tarih, merak ve elbet macera… Üzerine bir de kahkaha… Karşınızda Çılgınlar Sınıfı…

Mavisel Yener’in “Çılgınlar Sınıfı”nı okurken çok eğlendim, çok güldüm. Dört kitaplık dizinin ilk kitabı “Korsan Takımı.” Takımın üyeleri ise Ege, Merve, Nehir, Celal, Deniz ve Melisa. Bu kitapta Piri Reis’le zaman yolculuğuna çıkıyoruz. Üstelik bunu bir dürbünle yapıyoruz. Piri Reis’in haritalarını nasıl çizdiğini de öğreniyoruz.

İkinci kitap “Çıldıran Kasaba.” Bu kitapta karşılaştığımız takım Zombi Takımı ve üyeleri Arya, Selin ve Kemal. Zombi Takımı Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne gider. Takım kaptanı Arya, iki hırsızın müzedeki bir tableti çalıp yerine taklidini koyduğunu görür. Müze müdürüne gider ama müdürü de bu olaya inandıramaz. Müzedeki hırsızlığın ve tarihin izini sürerken tuhaf gelişmeler olur.

Dinozor Takımı, dizinin üçüncü kitabı. Takım üyeleri Ayşegül, Selda, Fatih, Dorukhan. Bu kitapta sahtekarlığın sonunun kötü olduğunu görüyoruz. Ellerinde kuş ve dinozor karışımı bir fosil olduğunu iddia eden iki adam ve bu iki adamın peşine düşen dinozor takımı üyeleri. Soluk kesen bir macera.

Dizinin son kitabı “Sırlar Takımı.” Takımın üyeleri Meriç, Ozan, Kuzey ve Gül. Sırlar Takımı, Nemrut Dağı’nda yapılacak olan Laproşka gösterisini duymuştur. Ve bu gösteriye katılmak için öğretmenlerini ikna etmişlerdir. Fakat onları gösteride bekleyen sürprizden haberleri yoktur. Onların yaşadıklarına yetişkinler ise asla inanmayacaklardır.

Öğretmen Fatoş Güneş, Müdür Yardımcısı Turna Zindan, temizlik görevlisi Mecbur Isırgan ve Çılgınlar Sınıfı bizi heyecanlı bir yolculuğa çağırıyor.


Keşke her çocuğun Widu’su olsa!


Widu’nun Kalbi
Rafik Schami
Çeviri: Neylan Eryar
Kırmızı Kedi yay., 2014
12 yaş +

Deniz Baş

Yürekten korkuları silebilen oyuncak bir bebek ve onunla büyüyen bir kız çocuğunun hikâyesidir anlatılan.

Küçük bir kız çocuğu ile korkuları yürekten emebilme gücüne sahip bir bebeğin hikâyesi Widu’nun Kalbi. Geçmişi ve günümüzü karşılaştırmaya, ebeveynlerin tutumlarına, çocukların artık ne biçimlerde yetiştiğine ışık tutan bir öykü aynı zamanda. Zira hikâyemiz bitpazarında başlıyor. Tuhaf değil mi? Günümüz AVM çocuklarının değil bitpazarı pazar bile görmediğini düşünürsek…


Nina’nın bitpazarından aldığı bebeği Widu bize dostluğu ve çocuk dünyasının hayal gücünün güzelliklerini gösterirken yine bize yeni nesil çocukların toprağa, çamura dokunmadan, tabir yerindeyse ‘kirlenmeden’ taş duvarların arasında ağaçsız, çimensiz nasıl da yalnız büyüdüklerini de gösteriyor. Günümüzde insanların kendini gerçekleştirmesinin tek yolunu para olarak sunan bencilliği gösterdiği gibi değerlerimizi de hunharca alıp götürüşünü, bizim bunun farkında bile olmayışımızı Nina bize anlatıyor. Steril hayatlarla çevrelenen çocukluk hallerine inat anne ve babasıyla gezerken bitpazarından aldığı bebekle kurduğu dostluk Nina’yı gün gün büyütürken onun cansız nesneler dünyasından gerçek dostlulara adım atmasına da yardımcı oluyor.

Unutmayın, yıldızlar sadece gülümseyen çocukların gözlerinde parlar!


       
Nilüfer’in Gülümsemesi
Akram Ghasempour
Nasim Azadi
Çeviri: Fulya Alikoç
Evrensel Çocuk Kitaplığı, 2012
7 yaş +

Özgül Kılınç

Bir sabah uyandığınızda yüzünüzdeki gülümsemenin kaybolduğunu düşünün. Ah, ne fena! Oysa  o gülümseme bizim en büyük silahımız değil mi?

İranlı yazar Akram Ghasempour’un yazdığı Nilüfer’in Gülümsemesi bir çocuğun dünyasına onun gözüyle bakmamızı sağlıyor. Küçük bir kız çocuğu olan Nilüfer, bir sabah uyandığında gülümsemesini kaybettiğini fark ediyor. Bu duruma çok şaşırıyor, şaşkınlığı geçince de üzülmeye başlıyor. Bir sabah uyanıp da gülümsemesini bulamamasına bir anlam veremiyor. Bakabileceği her yere bakıyor, fakat gülümsemesini bir türlü bulamıyor. Ama sonra annesinin ona söylediğini hatırlıyor.  “Yıldızlar sadece gülümseyen çocukların gözlerinde parlar”. Yıldızların artık gözlerinde parlamayacağı düşüncesi, yani umudun olmayışı onu rahatsız eder. Ama Nilüfer’in kolay kolay pes etmeye niyeti yoktur. O umudun peşini bırakmayacaktır.

Uzaklardan Masallar

     

Latin Amerika Masalları
Kolektif
Dipnot Yayınları, 2008
9 yaş ve üstü

Mehmet Özçataloğlu

Bolivya’dan Meksika’ya, Brezilya’dan Arjantin’e, Porto Riko’dan Surinam’a güneşin el verdiği uygarlıkların mitlerle zenginleşen masalları çocukları bilinmeyen dünyalara davet ediyor.

“Masallar insanlığın yalın hallerinden, en derinlerdeki zaafları, tutkuları, meleksi ve şeytani durumlarından birtakım semboller aracılığıyla yepyeni gerçekliklere açılan olağanüstü yapıtlardır. Bir anlamda masallar, insanın yaratıcılığını harekete geçiren önemli birer yazınsal güçtürler” demiş Hülya Soyşekerci bir yazısında. Bu düşünce doğrultusunda okudum ben de Latin Amerika Masalları’nı.
Acaba dünya çocukları bizimle aynı masallarla mı büyüyorlar, diye iz sürdüm her birinde. Farklı kültürlerin çocukları aynı ya da benzer fantastik ögelerle mi bezeniyorlar? Yaratıcılıklarını benzer ögeler mi tetikliyor? Eğer ki düş güçleri benzer kaynaklardan besleniyorsa kültürel farklılıklar nasıl oluşuyor? Kitabı elime almadan bu sorularla donanmıştım?
Ve okurken gördüm ki farklı kültürlerin çocukları farklı ögelerle donatılıyorlar. Kültürel farklılıklar masallara da yansıyor. İyi ki de yansıyor. Yoksa bütün çocukların aynı masallarla büyümesi ne kadar da sıkıcı olurdu kim bilir? Kültürel zenginlik nasıl yansırdı yeryüzüne?

Bir lastik pabuç kaç külah dondurma eder?

         
Lastik Papuçlar
Zoşçenko
Çeviri: Ataol Behramoğlu
Resimleyen: Yıldız Aydemir
Can Çocuk Yayınları
8-9-10 yaş

Gökçen Düzkaya
Sovyet çocuk edebiyatının usta isimlerinden Zoşçenko mizahi anlatımıyla sizi  “Babamız bize büyüklerin yanında üzerinize düşmeyen konuşmalar yapmayın derse hakkımızı da mı aramayalım?” diye soran öykülere davet ediyor.

Lastik Pabuçları elinize aldığınızda kitabın size “Beni oku, beni oku!” diye seslendiğini duyar gibiyim şimdiden. Kapak resmi içinize sıcacık bir aile fotoğrafı çıkardı değil mi? Ya renkler? Renklerin cıvıltısını duyar gibiyim. Kitabı açtık bir sürü anı öykü. Hepsi de yazarımızın küçükken başından geçmiş ne güzel hatıralar! Kitabı resimleyen Yıldız Aydemir’in kalemine sağlık. Çocukların yanaklarına iliştirdiği elma şekerlerinin tadı damağımda kaldı diyebilirim.

Evvel zaman içinde ya da ‘Hebû Tunebû’


Özkan Öztaş

Çocukluğun kıyısında, anıların başköşesinde yıllanan masallar… Bilge hallerden süzülüp gelen o masallar ki Kürt çocuklarına soğuk gecelerde sıcak bir yatak, uzun yolculuklarda iyi bir arkadaş ve savaş zamanlarında güvenli bir sığınak olmuştur.

Ortadoğu’da özellikle de Kürdistan’da masallar sözlü kültürün en önemli ürünü. Kürtler bilindiği üzere daha çok sözlü edebiyat, sözlü kültür ve sözlü tarih ile hafızalarda yer etmiştir. Bilinen en güzel destan, hikâye ve masallar da bu sözlü ürünlerin yazıya derlenişi olmuştur. Ünlü Mem Alan efsanesi Ahmedê Xanî’nin kaleminden Mem û Zîn’e dönüşürken, Siyabend û Xece ve Newroz kâğıda işlenirken bir yandan da kulaktan kulağa aktarılıyordur.
Çocuklar yanan sobanın yanında soğuk ve uzun kış gecelerinde genelde kadınların anlattığı masallarla büyüdüler. Anlatıcılar o meşhur girizgâha, “Bir varmış bir yokmuş” faslına başlarlardı; Hebû Tunebû diye.
Erkekler genelde yiğitliğin, kahramanlığın, amansız sevdaların, faydasız kavgaların, Mirlerin ve dirliklerin hikâyesini anlatırlardı. Dengbêjler bu anlatılarıyla kıymetli ve her evin konuğuydu. Masal da anlatırlardı elbette. Ancak masal deyince akılda ilk canlanan imge sanırım kadınlar.

Bir varmış bir yokmuş diye başlayan Kürt masalları, pastoral etkisi güçlü ve lirik anlatılardır. Dünyanın en önemli fabl örnekleridir Kürt masalları. Çocuklar kahraman bir böceğin nasıl da insanları yendiğinin hikâyesiyle dalarlar düşlere.

Kürt masalları ve çocuklar deyince akla ilk gelen şey yatağında uykuya dalmazdan önce masal dinleyen bir görüntü değildir. Genelde bir anlatıcının etrafına kümelenmiş çocuklar, gözlerindeki o büyük heyecan ile dudaklardan dökülen hikâyeler gelir akla. O köy evlerinde şair Rejan Bernas’ın da dediği gibi “Bir yatakta beş kafa on ayak neydi bizi ısıtan?”. Kürtçe masallarla büyüyen çocuklar da dünyanın tüm çocukları gibi bulamadı masal gibi yaşanası bir dünya.

Raflardan Hayata Çocuk Yayıncılığı

Işıl Kızılırmak

Kısa bir araştırma ile Türkiye’de çocuk dergiciliğinin gelişmiş bir alan olduğunu görmek mümkün. Bu nicel çokluk içinde “Tercihler neye göre yapılmalı?”,  “Hangi dergi hangi alana dair bilgi verir?” sorularını kısaca yanıtlamaya çalıştım.

soL Kitap, çocuklar için bugüne dek edebi niteliği yüksek, bilimsel düşünceyi önemseyen; dil, din, ırk ayrımlarını yere çalan; dostluğu, sevgiyi anlatan pek çok “aydınlık” kitap tanıttı. Bu sayıda çocuk dünyasında kitaplar kadar ayrılmaz bir yere sahip olması gereken dergilerden söz edeceğim.

Çocuk Aklına Saygı Duyanlar

Çocuk dergilerinden söz etmeye en yenisinden başlayalım.

Dünyalı Dergi,  Mart ayında “merhaba” dedi okurlarına. Bir Dolap Kitap isimli blogları sayesinde çocuk kitabı severler tarafından tanınan ve çok sevilen Banu Aksoy ve Yıldıray Karakiya’nın Tudem Yayınları bünyesinde hazırladıkları dergi için uygun yaş aralığı 8-12 yaş olarak belirlenmiş. Dünyalı Dergi okuruna genel kültür, bilim, eğlence, gezi, sanat, doğa, spor, sağlık gibi başlıklarda bilgiler ve haberler sunuyor.

Bir Elin Beş Parmağı: “Yeryüzü Çocukları”


                                 
         
Yeryüzü Çocukları 
(Başparmak, Gösterme Parmağı, Orta Parmak, Yüzük Parmağı, Serçe Parmak)
Fazıl Hüsnü Dağlarca
Resimleyen: Mustafa Delioğlu
Yapı Kredi Yayınları
10 yaş +

Hüseyin Ozan Uyumlu

“Anne babalar, alın yanınıza çocuklarınızı. Bir de dünya küresi alın. Haydi, eğlenceli dünya turuna…”

Çocuk ve şiir… İki güzel olgu. İkisini bir araya getirebilmek zor iş, yani çocuk işi. Çocuklarla ilgili her şey zordur, zor olmak zorundadır. Özen, dikkat, yarar gözetilmelidir çünkü. Çocuğa hitap ettiği kadar çocukluğumuza da hitap etmelidir. Derim ki çocuk edebiyatında yazılmış her şeyi yetişkin de okumalıdır. Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şiirleri yetişkinlere de yakın ve yatkın şiirler.

Uluslararası bir çocuk kongresinde, 150 çocuk yazarını 5-6 yaşlarındaki hâlleri ile düşünmüş Dağlarca. İşte bu güzel fikir, “Yeryüzü Çocukları”nı doğurmuş. Çocukları, yaşadıkları ülkenin coğrafyası, geçim kaynakları, tarihi, masalları, eserleri, oynadıkları oyunları ve diğer koşulları içinde düşlemiş ve 170’e yakın şiir yazmış. 5 kitaptan oluşan bu yapıtın adı “Yeryüzü Çocukları” olmuş. Başparmak, Gösterme Parmağı, Orta Parmak, Yüzük Parmağı ve Serçe Parmağı…  Bir elin beş parmağı nasıl birbirinden üstün olamazsa, yeryüzü çocukları da birbirinden ayrılamaz.

Çocuklar için Shakespeare



Selin Çoruh

Gün gelir tiyatronun en önemli isimlerinden Muhsin Ertuğrul’un sahnesi kapanır, gece olur devlet tiyatrosuna ani baskın düzenlenir, ağaçları katledilir. Ama biz sanata düşman yönetime inat tiyatro diyoruz. Okuyoruz, izliyoruz en önemlisi yaşatıyoruz…
  
23 Nisan tarihinin, çocukların bayramı olmasının yanı sıra, İngiliz Edebiyatı’nın en önemli isimlerinden Shakespeare’in ölüm yıldönümü olması sebebiyle bir anlamı daha var bizim için. William Shakespeare 23 Nisan 1616 tarihinde, tarihin ilginç bir rastlantısı olarak, diğer bir dev isim Cervantes’le aynı gün ölmüştür. Tiyatro yazarının hayatıyla ilgili çok az şeyin bilinmesi gerekçe gösterilerek bazı eleştirmenler tarafından Shakespeare diye birinin hiç var olmadığı bile iddia edilse de bunun Shakespeare düşmanları tarafından uydurulduğu da söylenilmektedir. Kesin olan bir şey var ki Shakespeare, Dünya tarihinin en çok konuşulan, tartışılan ve tanınan fakat en gizemli kişiliklerinden biri olagelmiştir.

İngiliz tiyatrosunun kurucularından biri olarak kabul edilen Shakespeare, aynı zamanda oyunculuk alanında çok önemli bir reformcudur. Gelişme dönemindeki İngiliz tiyatrosuna “doğaya yakın oyunculuk” anlayışını getirmiş, dönemin klişe ve abartılı oyunculuk biçimlerini eleştirmiştir. Avrupa’da Rönesans ve Reform hareketlerinin hız kazandığı bir dönemde üretimlerini gerçekleştirmiştir. Ancak Shakespeare’i tüm zamanların yazarı yapan element, onun karakterleri ele alış biçimidir. Her karakter, bir başka eserindeki karakteri daha iyi anlamamızı sağlayan bir bütünün parçaları gibidir. Bu nedenle Shakespeare tiyatrosunu anlamak için, onu bir bütün olarak ele almak gerekir. Shakespeare her yarattığı karakterde vücut bulmuştur ancak hiç biri otobiyografi değildir. Daha çok tarihi oyunlar yazmasına rağmen, oyunlarındaki karakterlerin her biri insanın, insanlığın hislerini, düşüncelerini bir ölçüde zamandan bağımsız olarak yansıtabilmektedir. Bu yüzden Shakespeare’in empati yeteneği, nesilleri aşmış bugüne kadar uzanmıştır.

16 Nisan 2014 Çarşamba

Haydi Curcunaya


Penguen Curcunası
Jeanne Willis
İş Kültür Yayınları, 2013
7 yaş ve üstü

Mehmet Özçataloğlu

AKP iktidarının hayvanlar âlemiyle imtihanı ya sosyal medyada kuşlarla ya da görsel basınla penguenler aracılığıyla gerçekleşirken, biz dostlarımıza keyifli hikâyelerle selam ediyoruz.

Haziran direnişi 90 yıllık Cumhuriyet tarihinin en önemli direnişlerinden biri olarak tarihin sayfalarında yerini aldı. Ateşi hâlâ sönmedi, küllenmedi. Direniş; çevreye, doğaya sahip çıktığı kadar, üzerine ölü toprağı serpilmiş “sol”u da canlandırdı. Bu çocuklardan hiçbir şey olmaz denilen 90’lılar herkesi utandırdı.

Ülkede bunlar yaşanırken aralarından bazıları (bağzıları değil!) hiç böyle şeyler yokmuş gibi davrandılar. Dünya televizyonları olayları canlı yayın verirken, biz kendi televizyonlarımızda penguen belgesellerine mecbur kaldık. Ve o penguenlerden esinlenilerek Gezi direnişinin maskotu bir penguen oldu. Yüzü maskeli bir penguen! Böylesi şiddetin yaşandığı bir direnişte, daha da ötesinde ölümlerin yaşandığı bir direnişte, bir penguenin maskot olacağı kimin aklına gelirdi ki?

İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayımlanan “Penguenler Curcunası”nı okurken aklıma geldi bunlar. Ve ne zaman bir penguen lafı geçse sanırım hep hatırlayacağım yaşananları.

Nergui: Hiç kimse, Ovo (?) Hiç de tanıdık değil, öyle değil mi?



Benim Adım Hiç Kimse
Frank Cottrell Boyce
Çeviri: Arif Cem Ünver
Tudem Yayınları, 2013
8+ yaş

Gökçen Düzkaya

Bir ülkede gece yatağından kaldırılıp sınır dışı edilen çocuklar varsa, o ülke "gelişmiş" falan değildir!

Bir belgesel çekmek isterseniz fotoğraflar en büyük yardımcınızdır. Bir kitap yazmak isterseniz de anılar… Anı öykü yazmak isterseniz, gerçek olması şart ve daha etkileyicidir. Bir de o gerçeklik toplumsal yapının bağrında açılan yaralardan biriyse, işte o zaman kesinlikle yazılmalıdır bunun hikâyesi.

Benim Adım Hiç Kimse” bu yaralardan birine parmak basıyor. Okuyucuya bir göçebe öyküsü sunuyor. Öyle bir öykü ki, Moğolistan ile İngiltere’yi buluşturup, fotoğraflarla da süslüyor. Nergui, Moğolca’da ‘hiç kimse’ demek. Ovo da bir çeşit batıl inanç. Bu öyküde bir İngiliz çocukla Moğolistanlı iki erkek kardeşin tuhaf ve bir o kadar da eğlenceli anılarına şahit olacaksınız. Tabi ‘Nergui’ ve ‘Ovo’ sözcüklerinin tam olarak ne anlama geldiklerine de… Orta Asya’nın steplerinden Liverpool’un futbol takımına uzanan; iblisi gösterip aslında iblisin yaşamımızı tehdit eden unsurlar olduğunu da anlatan bu öykü çocuklarımızın yaşadığı kültür kaynaşmasını da kolaylaştıracak bir empati ortamı sağlıyor.

9 Nisan 2014 Çarşamba

Neden, nasıl derken ‘Fips olanları anlayamıyor’


Fips Olanları Anlayamıyor - Anne Baba Ayrıldığında
Jeanette Randerath
Resimleyen:  Imke Sönnichsen
Gergedan Kitap, 2014
4-6 yaş
Ezgi Karataş

Ayrılık zihinsel haritamızda iyi şeylere çağrışım yapmazken, çocukların bunu anlaması da pek kolay olmuyor. Böylesi zor bir süreçte çocukların edebiyattan yardım alması biraz olsun işleri kolaylaştırabilir. 

Son zamanlarda pek çok yayınevi çocuk yayıncılığına el atarken, bu alan ne yazık ki piyasalaşmanın en gözle görünür hale geldiği alanlardan biri oldu. Kötü çeviriler, ‘çok okunanlar’ listelerinden düşmeyen sayfası çok ama içi boş kitaplar yetmezmiş gibi gerici yayınlarda bu alana göz dikmiş durumda. Haliyle böylesi durumda kitap raflarından ‘iyi kitapları’ bulup çıkarmak karanlık bir kuyuda iğne aramaya benziyor. Ne fena!
Haklısınız, fazla iç karartıcı başladık yazıya. Ama hemen ense karartmayın. Bu karmaşada ne güzel ki halen ‘iyi kitaplar’ yayınlayan, çevirileriyle tatmin eden ve salt çocuklara yönelik yayın yapan yayıncılar var. İşte bu hafta sizi böylesi bir yayıneviyle tanıştıracağız. Gergedan Yayınları çok yeni merhaba dedi ama yayınlarıyla hemen göz doldurmayı başardı.

Uzun bir düşünme sürecinin ardından yola çıkan ve çocuk yayınlarının pedagojik bir arka plana, görsel-estetik tasarım ve sunuma, dilsel lezzet, ironi, şaşırtma, gülümsetme, düşündürme özelliklerine sahip olması gerektiğini savunan yayınevi ilk etapta dört klasik eserle karşımıza çıktı. Hemen arkasından da zengin bir pedagojik altyapıya sahip kitapları bizimle tanıştırdı. Bugün tanıtacağımız Jeanette Randerath’in yazdığı ‘Fips Olanları Anlayamıyor - Anne Baba Ayrıldığında’ bunlardan biri.

Siyami Bey’in öyküler arası yolculuğu


Öykü Öykü Gezen Kedi
Zeynep Cemali
Günışığı yay. 2007
8-12 yaş

 Özgül Kılınç



 Bahar yavaştan uzanıp, güneş yüzünü gösterirken biz de durumu fırsat bilip baharın keyifli misafirlerine göz kırpalım istedik. Sizin için öykülerde gezen hınzır bir kediyi yazdık. 

Zeynep Cemali'nin sekiz öyküden oluşan ''Öykü Öykü Gezen Kedi'' kitabı adının çağrıştırdığının aksine tamamı kedilere dair öykülerden oluşmuyor. Yalnızca ''Siyami Bey'' adlı ilk öykü bir kedi öyküsü. Ama bu öyküdeki kedi Siyami Bey'in ilginç karakteri yüzünden kitaba bu ad verilmiş. Siyami Bey adlı bu kedi tam da bir kedinin olması gerektiği gibi; yani özgürlüğüne alabildiğine düşkün, taviz vermeyen, dediğim dedik bir kedi.  Üstelik Siyami Bey ilk öyküde ansızın evi terk ettikten sonra, diğer yedi öyküde beklenmedik zamanlarda ortaya çıkıyor. Yani tam başlığa uygun bir şekilde öykü öykü geziyor. Mahallenin sakinlerinin sıradan ama her biri bir yanıyla özgün öykülerinde görünüveriyor. Kaybettiğinizi sandığınız anda Siyami Bey'i satırların arasında yakalayıveriyorsunuz. 

Öykülerin ortak özellikleri kedi Siyami değil kuşkusuz. Tüm öykülerde sımsıcak insan ilişkileri anlatılmış. Başta birbirine zıt görünen dünyalar bağlanmış ya da umudun söndüğünü sandığınız zamanlarda insan sıcaklığı birilerine umut olmuş. Örneğin, ''Kırmızı Onluklar'' adlı öyküde ailesi için günlerce ter döken bir emekçinin boya yaparak kazandığı paraların çalınmasına karşın, oğlunun küçücük elleriyle teselli etmek için anne babasına biriktirdiği paraları tereddütsüzce sunması yüreğe dokunan bir son. ''Natır Naciye'nin Torunu'' adlı öyküde Alzheimer hastası Nergis Hanıma ailesinin bakıcı bulma çabaları konu ediliyor. Hastalık yüzünden her geçen gün daha huysuz hale gelen, ailesinin bulduğu tüm bakıcıları pes ettiren Nergis Hanım, sonunda hemşire Yeşim'in sıcak ve kararlı yaklaşımıyla kabul eder bakıcısını. ''Bay Baykuş'' adlı öykü ise insana olan inancı konu alıyor. Ressam Cevdet Bey'in kendini anlatamadığını düşünüp kendini evine kapadığı, tam bir ev kuşu olduğu günlerde eski bir öğrencisi onu ziyarete gelir. Sokak çocukları yararına olan bir projeye resmiyle katkıda bulunmasını ister. Önce Cevdet Bey gönülsüzce davranır, yeni bir resim yapmak istemez. Ama sonra resme başlar. Onunla eş zamanlı olarak mahalledeki bir kaç çocuk da derslerinden, evde durmaktan bunalmış sokakta birbirleriyle oynamak ister. Anne babalarının aşırı korumacı tavırlarına karşın bunu başarırlar. Onları uzaktan gözler Cevdet Bey. Bu durum onda geleceğe ilişkin umutlarının yeşermesine neden olur. Resmini tamamlar ve kendisine Bay Baykuş adını takan çocukları da sergiye davet eder. 

2 Nisan 2014 Çarşamba

Boyun Eğdirilmiş Bir Ailenin Yoksulluktan Kurtuluş Mücadelesi


John Steinbeck
İnci
12 yaş ve üstü

Hüseyin Ozan Uyumlu

Umut ve umutsuzluk arasında sallanan satırlar, sizi de bir o yana bir bu yana sallayacak.

Bu bir kurtuluş mücadelesinin öyküsü. Yoksulluktan, ezilmişlikten, insan yerine koyulmamaktan kurtuluşun mücadelesi.,,
Derin doğa betimlemeleriyle başlıyor “İnci”, ama çocuk veya gençlerin dağarcığına çok uzak değil. “La Paz”: Sömürgeleştirilmiş, halkına boyun eğdirilmiş bir doğa harikası… Doğal yaşamın içinde keçilerle, horozlarla, yaban güvercinleri ile ve zehirli akreplerle birlikte yaşayan, geri bıraktırılmış bir halk… Zehirli akrebin sokmasıyla ölüme yaklaşan küçücük bir çocuk: Coyotito… Babası Kino ve annesi Juana’nın zorlu hikayesi böyle başlıyor. İşte onların türküsü bu…