Özkan Öztaş
Çocukluğun kıyısında, anıların
başköşesinde yıllanan masallar… Bilge hallerden süzülüp gelen o masallar ki Kürt
çocuklarına soğuk gecelerde sıcak bir yatak, uzun yolculuklarda iyi bir arkadaş
ve savaş zamanlarında güvenli bir sığınak olmuştur.
Ortadoğu’da özellikle de
Kürdistan’da masallar sözlü kültürün en önemli ürünü. Kürtler bilindiği üzere
daha çok sözlü edebiyat, sözlü kültür ve sözlü tarih ile hafızalarda yer
etmiştir. Bilinen en güzel destan, hikâye ve masallar da bu sözlü ürünlerin
yazıya derlenişi olmuştur. Ünlü Mem Alan efsanesi Ahmedê Xanî’nin kaleminden
Mem û Zîn’e dönüşürken, Siyabend û Xece ve Newroz kâğıda işlenirken bir yandan
da kulaktan kulağa aktarılıyordur.
Çocuklar yanan sobanın yanında soğuk
ve uzun kış gecelerinde genelde kadınların anlattığı masallarla büyüdüler. Anlatıcılar
o meşhur girizgâha, “Bir varmış bir yokmuş” faslına başlarlardı; Hebû Tunebû diye.
Erkekler genelde yiğitliğin,
kahramanlığın, amansız sevdaların, faydasız kavgaların, Mirlerin ve dirliklerin
hikâyesini anlatırlardı. Dengbêjler bu anlatılarıyla kıymetli ve her evin
konuğuydu. Masal da anlatırlardı elbette. Ancak masal deyince akılda ilk
canlanan imge sanırım kadınlar.
Bir varmış bir yokmuş diye başlayan
Kürt masalları, pastoral etkisi güçlü ve lirik anlatılardır. Dünyanın en önemli
fabl örnekleridir Kürt masalları. Çocuklar kahraman bir böceğin nasıl da
insanları yendiğinin hikâyesiyle dalarlar düşlere.
Kürt masalları ve çocuklar deyince
akla ilk gelen şey yatağında uykuya dalmazdan önce masal dinleyen bir görüntü
değildir. Genelde bir anlatıcının etrafına kümelenmiş çocuklar, gözlerindeki o
büyük heyecan ile dudaklardan dökülen hikâyeler gelir akla. O köy evlerinde
şair Rejan Bernas’ın da dediği gibi “Bir yatakta beş kafa on ayak neydi bizi
ısıtan?”. Kürtçe masallarla büyüyen çocuklar da dünyanın tüm çocukları gibi
bulamadı masal gibi yaşanası bir dünya.
Kürtçe
Masalların Dünya Masallarındaki Yeri
Kürtçe masalların neredeyse birebir benzerlerine
dünyanın farklı ülkelerinde de rastlamanız çok olası. Buradan kastım
Mezopotamya’nın o yoğun kültür etkileşimi değildir. Birçok Avrupa ülkesinde de
Kürtçe masallara rastlama ihtimaliniz vardır. Bunun nedeni Kürdistan’ı gezen
misyonerlerin, seyyahların, şarkiyatçıların, Osmanlı döneminde görevlendirilmiş
Alman kökenli askerlerin, Kürdologların derlemeleridir. Kimileri bunları
yazdıkları kitaplarda anlatırken kimileri de kaynak belirtmeden taşımıştır
dünyaya. Bugün Kürt illerinin pek çoğunda okuma yazma ve Kürtçe dışında dil
bilmeyen yaşça ileri insanların anlattıkları masalları dinlediğinizde canlanır
hemen o “meşhur” Avrupa masalları.
Yazıya geçirilebilen Kürtçe masallar
anlatılanların yanına denizde kum tanesi gibi kalıyor. Bu yanıyla etnologların
kanımca en önemli katkısı bu masalları derlemek ve okuyucularla buluşturmak
olacaktır. Çünkü sözlü edebiyatın bu kadar güçlü olduğu bir kültürde, özellikle
de edebiyatın büyük bir bölümünü “halen” sözlü edebiyat oluşturuyorken bu aynı
zamanda geleceğe bırakılabilecek en önemli hediye olacaktır. Ya da tersinden
ifade edecek olursak, bugünün büyükleri geleceğe çocukluklarını bırakmakla
yükümlüdür.
Mezopotamya’da Arap, Türk, Acem ya
da Süryani masallarıyla da kesişen Kürtçe masallar mevut iken sadece Kürtlere
mal olmuş masallar halen anlatılagelir bilenler ve eğleyenler tarafından.
Ünlü Mem Alan efsanesinin masal
olarak da anlatısı mevcuttur. Bu kavuşamayan iki aşığın hikâyesi çocuklara da
anlatılmıştır. Tabi destan formatından ve dengbêjin anlattığı o hayatın
gerçekliğini de içinde bulunduran formattan daha uzak haliyle.
Kürt masallarında fablın en yoğun
örnekleri ile karşı karşıyayızdır. Yoğunlukla yarı göçebe ve toprağa,
hayvancılığa bağlı geçim ekonomisi Kürt kültüründe kendini yoğun olarak hissettirir.
Bir kuşun verdiği akıl ile yürür çoban ve yine o kuşun hediyeleriyle kurulur
düğün dernek. Yaban elde yapayalnız kalan çobanların doğayla baş edişleridir
anlatılar. Günlük hayatın yılların boyunca doğa ile iç içe yaşandığı yılların
masallarıdır daha çok akıllarda kalan. Peri kızları, Stêrbanu, Nurbanu ve
Hîvbanular ile anlatılır ayın güneşin ve yıldızların prensesleri. Mirler
sofralar kurar masallarda ama çocuklar oturur her seferinde bu büyük anlatıya.
Kimse kalmaz “dışarıda” bu anlatılar başlayınca. Masalın bu sofrasında her
çocuğa bir nimet, her uslanmaza bir nasihat vardır daima.
Kendi örneğini ve kendi
anlatısını örer Kürt masalları. Karakterler bilindik Batı masallarındakilere
benzer ancak hikâye mutlaka Kürdistan’a ayak basar. Kırmızı Başlıklı Kız
masalındaki hain kurt çıkar gelir kapar ihmalkâr çobanın sürüsü. Uyuyan güzel
hasta düşmüştür bu topraklarda da şifasını arar gece gündüz. Hansel ve Gratel,
Faqi û Beqî’dir, Boro ile Kelo’dur ve yine akıl almaz efsanelere rastlarlar
ormanlarda. Mirin sarayı çikolatadan
değildir fakat sofralarında tüm çocuklara yetecek kadar yiyecek vardır daima.
Savaşın
Çocuklarına En İyi Sığınak: Masallar
Masallar Kürt çocuklarına soğuk
gecelerde sıcak bir yatak, uzun yolculuklarda iyi bir arkadaş ve savaş zamanlarında
güvenli bir sığınak olmuştur. Bunun en güzel örneklerinden bir tanesi sanırım
Mardin Dargeçit (Kerboran) ilçesinde hikâyesine denk geldiğim olaydır. Dışarıda
çatışmalar varken evin yaşça ileri olanlarından biri sırtını pencereye çevirir
ve tüm çocukları karşısında ördek yavrusu gibi tek sıra dizer. Bu sayede hem
dışarıdaki tahammülsüz savaştan korur çocukları hem de pencereden girebilecek
serseri bir kurşunun birden fazla kişiye zarar vermesini önler. Yaşça ileri
olan anlatıcı kendini feda etmiş olacaktır pencereden girecek ilk kurşunla. Ve
çocuklar dışarıdan gelen kurşun sesleri arasında yine o gözlerinde büyük
heyecanla dinlerler, suyun için boğulmayan adamın nasıl da Dicle’nin içinden
geçip diyar diyar dolaştığını.
Kürt
Masallarından Grimm Kardeşlere…
Seyyahların, Misyonerlerin,
Şarkiyatçıların ya da etnologların derledikleri Kürt masallarına rastlamışızdır
yıllar sonra Avrupa anlatılarında. Van Bahçesaray’daki örnektir benimkisi. Aynı
örneğe farklı Kürt illerinde de rastlamak mümkün olmakla birlikte daha farklı
örneklerle de karşılamamız mümkün.
Fatfatilo’dur en kıymetlilerinden
bir tanesi. Babasının ikinci kez evlenmesinin ardından annesini kaybeden
Fatfatilo yapayalnız kalır hayatta. Sonra kuma gelen kadının zulmü ile büyür
yıllar boyunca. Hep dışlanmıştır kumanın kızları tarafından. Gün gelir zaman
saman olur. Newroz vakti tüm köylü meydanda eğlenirken, Mir, Fatfatilo’yu görür
ve ona âşık olur. Koşar ardından ama babasından korkan Fatfatilo kaçar ondan.
Geriye kalan tek şey Fatfatilo’nun ayakkabısının tekidir. Mir ev ev gezerek
Fatfatilo’yu arar.
Anlatı herkese tanıdık sanırım.
Asıl güzellik ise bunu yaşı 70’lere varan okuma yazma bilmeyen bir kadından
dinlenmesi. Hikâye sade ve net. Ve bu kadının Grimm kardeşleri okumadığı aşikâr.
Bu masallarla büyüdü Kürt
çocukları ve buradaki saflığı ve güzelliği yakalamaya çalışıyor halen
günümüzde. Edip Cansever’in Mendilimde Kan Sesleri şiirinde geçtiği üzere,
“Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar...”
Bilmezlikten Gelmeyin…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder