Güneşe Vurgun
Çocuk
İhmal Amca
Can Yayınevi
7+ yaş
|
Selin Çoruh
Masal deyip geçmeyin, yanı başımızda güneşe
ve ebemkuşağına koşan çocukların karşısında yine zulmeden ağalar, padişahlar
duruyor. İşte onlara inat İhmal Amca’nın masalları yağmur damlalarını elinizde
tutmanıza, dört yanı gökkuşağına kesmenize aracı oluyor. Ondan ki yeniden
yeniden masallar söylemeye devam.
Güneşe Vurgun Çocuk, İhmal Amca'nın Can yayınlarından çıkan birbirinden güzel masallarının bulunduğu çocuk kitaplarından bir tanesiİhmal Amca, Aziz Nesin'in önsözdeki aktarımıyla, Moskova'da, gurbette bulunduğu süre boyunca anayurdundaki çocuklara hizmet etmek için masal kitapları yazmış, çok da iyi etmiş. Zira ben kitaba ismini veren Güneşe Vurgun Çocuk'la birlikte, Büyülü Çiçek, Palyaço, Kuklacı ve Anahtar'ı çok sevdim. Masal diyoruz ama hepsi gerçek dünya'nın karakterleri olan güneşe ve ebemkuşağına koşan çocukların karşısında yine zulmeden ağalar, padişahlar duruyor.
Peki bir çocuk neden güneşe aşık olur? İşte kitabın ilk masalı, Güneşe Vurgun Çocuk bunun yanıtını arıyor. Masalda padişah'ın öz oğlu olan kahramanımız taht hırsıyla tutuşan padişahın kendisi tarafından annesiyle birlikte ormanın en karanlık yerine kapatılıyor. Yıllarca annesiyle karanlıkta kalmış bir çocuk; güneşi, ışığı, aydınlığı görürse ona vurulur elbet. Bir kez özgürlüğü tattı mı bırakmak istemez. Güneşe vuruluyor ve peşini bırakmıyor ancak onu yalnızca kendine istemek gibi bir kibre kapıldığında ise yer gök buna karşı çıkıyor. Güneş herkese yetecek kadar parlak ve aydınlık, ve her gün yeniden doğuyor nasılsa. "Olmaz yalnız senin" diye dile gelen yer gök, halkın sesi oluyor aynı anda ve zalim padişaha "olmaz yalnız senin" diye başkaldırıyor.
Kitaptaki en uzun
masal olan Büyülü Çiçek, sınıf mücadelelerini anlatırken, doğaüstü olaylara
başvursa bile, bize düzenin tüm gerçekliğini gösteriyor, hem de çıkış yoluyla
birlikte. Birlikte üreten ve paylaşan, mutluluk içinde yaşayan zencilerin
adası; büyülü çiçeğin, denizlerin yedi kat dibinde sıkıntıdan bir ah çekmesiyle
gün yüzüne çıkıyor ve bize Küba'yı hatırlatıyor. Onları köleleştirmek isteyen
ağaların istilasıyla kötü zamanlar gören zenciler dayanışmayla bunun da
üstesinden geliyorlar.
Palyaço masalı ise
uzak bir ülkede hiç gülmediği gibi insanların da gülmesini çekemeyen, güneşin
önünü kapatarak insanların mutluluğunu engelleyen büyük canavarın hikâyesini
anlatıyor. Gülmekten ve mutluluktan bu kadar korkan canavar size de birini
hatırlattı eminim. Fakat bu canavarı güldürmeyi kafasına koyan bir palyaço,
kelle koltukta Kaf Dağı’nda uyuyan canavarın yanına gidiyor. Binlerce
karıncanın da yardımıyla başarılı oluyor ve ülkeyi bu musibetten kurtarıyor.
Bir diğer masaldaki çocukları çok seven kuklacı amcamız, çocuklara gösterdiği
ilgiyi, cansız sandığımız kuklaların da ihtiyacı olduğunu fark etmesi üzerine,
onlardan da esirgemiyor. Kuklalar da her çocuk gibi, gördükleri ilgi alakanın
karşılığında önemli kişiler oluyorlar. Kitaptaki son masal en kısa olmakla
birlikte en dikkat çekici olanı bana göre. Gökkuşağı o kadar güzel tasvir edilmiş
ki insanın eliyle tutası geliyor yağmur damlalarını ve merdivenleri boyayası
geliyor gökkuşağı renkleriyle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder