Ateşin Dereyi
Kurtardığı Gece
Odile Kayser
Nesin Yayınevi,
2011, 1. Basım
7+ yaş
|
Gökçen Düzkaya
Suyumuzu bizden alan, yeşilin tam ortasına acımadan vurulan neşter ise
HES’ler, bizler de dereyi kurtaracak
ateşiz. Nasıl olur demeyin? Doğanın iki zıt kardeşinin sesine kulak verin.
“Yaşlı
bir adam bir kaplumbağanın üstüne oturmuş, önündeki su birikintisine bakıyordu.
Köyümüzün deresinden yalnızca bu kalmıştı. Her zaman aktığı için, hiç
kurumayacak sanmıştık. Suyunu içmemiz, balıklarını yememiz ve içinde yüzmemiz
için kendini bize sunardı. Ama günden güne kararıyordu. Yosunlar ve balıklar
yavaş yavaş yok oldu. Kuşlar uçup kayboldu. Ve sonunda dere de akmamaya
başladı. İşte o zaman insanlar da gittiler. (…)”
İnsanlar da gittiler… Bir sürü cümle
uçuşuyor insanın kafasında. Son ağaç kesildiğinde, son nehir kirlendiğinde, son
balık avlandığında; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak... Yahut
Sait Faik Abasıyanık’ın Son Kuşlar adlı öyküsünde dediği; artık gökyüzünde
esmer lekecikler göremeyeceğimiz… Toprak anamızın koyu yeşil saçları dalgalanmayacak…
Unutmadan, Akira Kurosava’nın Dreams ( Düşler ) adlı filmi vardır izleyenler
bilir. Ağlayan Şeytan adlı rüya… İnsanlığın sonunu betimler. Fakat filmin en
son rüyası; Su Değirmenleri Köyü. Ne güzel bir köydür öyle! Ortasından geniş
bir dere akar gürül gürül. Bu köyde insanlar çok uzun yaşarlar ve mutludurlar.
Çünkü doğayla iç içedirler. Muhteşem bir köy resmedilir.
Odíle Kayser ve Marc Buléon’un yazdığı,
Ali Nesin’in çevirisini üstlendiği; yine Odíle Kayser’in resimlediği,
kaligrafisini Akiko Fukata’nın yaptığı “Ateşin Dereyi Kurtardığı Gece” adlı
masal çok kısa olmasına rağmen insanı yüreğinin ortasından yaralayan bir konuya
parmak basıyor ve birçok erdemi içerisinde barındırıyor. Masaldaki Yang Çoğ bir
ressam. Ellerinden kayıp gitmekte olan deresine olanca hüznünü akıtırken bir
yandan da resmini yapan Çoğ, doğayla bütünleşmenin simgesi. Üstünde oturduğu
kaplumbağa, kendinden bir canlı. Ve tabi ki ateş! Ateş nasıl olur da bir dereyi
kurtarır? Kurtarıyor işte, doğanın cilvesi. Ya da öyle demeyelim de, ateş
olmadan doğa da tamamlanmaz ki diyelim. Bizim göremediğimiz kardeşliği doğa
aslında içinde barındırıyor da haberimiz yok. Kaba hatlarıyla evrimden ve
doğanın diyalektiğinden bahsediyor bu kısa masal, o yüzden de okunası… Ve
şiirsellik… Doğanın yok oluşu karşısında sözcüklerin ağıdı. Bu kısacık masalda...
Bizim HES’lerle, santrallerle, barajlarla yıkmaya çalıştığımızı ateş
kurtarıyor. Doğanın kendi içinde barındırdığı kardeşi yani. Yani o icat
dediğimiz…
Ve biz, insanlar. Doğanın diğerleri gibi
bir parçası aslında, onlarla eşit olan. Bu büyük biz, doğaya üvey kardeş
muamelesi yapıyor, mavi gezegenimizin sonunu hazırlıyor aslında, farkında mıyız?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder