Çocuk Kitaplığı

Çocuk Kitaplığı

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Avcunuzun içini hiç civciv gagaladı mı?


Öksüz Civciv
Rıfat Ilgaz
Çınar Çocuk
8-12 yaş 
Hüseyin Ozan Uyumlu

Emekçiler hep birbirine benzer. Her ne kadar bir tatil romanı gibi gözükse de Ilgaz, Öksüz Civciv’de çocuklara emeğin güzelliğini gösteriyor

7 Mayıs, Rıfat Ilgaz’ın doğum günü. İyi ki doğdun büyük yazar. Öksüz Civciv, Kastamonu’nun Karadeniz kıyısındaki güzel bir ilçesi olan Cide’de geçiyor, yazarın doğduğu yerde. Ilgaz, küçük yaşta babasını kaybetmiş, romandaki Güliz de öyle.  Bir türlü başaramayız öksüz ile yetim arasındaki farkı hatırlamayı. Hiç de önemli değil aslında. Şefkat ve ilgi bekleyen, çoğu zaman yaşıtlarına göre daha zor bir çocukluk geçiren bireyleri anlamak daha önemli.

Ne güzel bir başlangıcı var Öksüz Civciv’in: “Anneee” dedi Güliz. “Bak şu vapura! Yelkenini açmış, ne de güzel gidiyor!”. Güliz, annesi Bayan Şenay’la küçük ve sevimli bir kasabaya yaz tatili için gidiyor. Bu sözünü de yolculuk sırasında söylüyor. Tatilde Erdem ve öksüz civcivle tanıştıktan sonra başından geçen olaylar çocuklar için oldukça öğretici ve eğlendirici, çocukluğu köyde geçen yetişkinler için de nostaljik diyebilirim. Sevimli bir tatil bu, samimi, güvenli. Güliz ve annesi daha kasabaya iner inmez taşranın misafirperverliği ve içtenliği göze çarpıyor. Çalışkan insanlar, güzel köy kahvaltıları, temiz hava, doğa ve hayvanlarla iç içe bir güzel yaşam için her şey var. 


Güliz, tatil boyunca çok şey öğreniyor ve kasabayı çok seviyor. Şehirde olmayan şeyler var ne de olsa. Siz hiç tavuk görüyor musunuz şehirde? Gülriz tavukları çok seviyor ama hep büyük kentlerde yaşadığı için hiçbir zaman tavuğu olmadı. Bayan Şenay da büyük kentle köy arasındaki farkları bilir elbet: “Bak kızım, bu yumurtalar, hiç Ankara yumurtalarına benzemez. Bunların sarıları daha koyu! Sarı değil, bayağı kırmızı!”.

Peki, bu şirin köy havasındaki kasabanın insanlarının payı yok mu bu güzellikte? Şirin dede ve nineler, güzel yüzlü insanlar var. Başlarına sarı yazma bağlamış emekçi kadınlar var. Gerçekten sarı mıydı yoksa her renk o güçlü güneşin altında emekle sararır mıydı bilinmez. Elleri kazmalarla başları eğik, belleri bükük yüzlerce kişi durmadan toprağı kazmakta. Ne yapıyorlardı bunlar acaba? Kadınlar uzaktan hep birbirine benziyorlardı. Emekçiler hep birbirine benzer. Her ne kadar bir tatil romanı gibi gözükse de Ilgaz, çocuklara emeğin güzelliğini de gösteriyor.

Romanın adıyla örtüşeceği yer, Güliz’in kendisi gibi öksüz bir civcive sahip çıkması. Güliz köy yaşamına alışırken civciv de hayata alışıyor. Güliz, babasını trafik kazasında kaybetmiş. Civcivle arasında dramatik bir bağ var. Ama Ilgaz’ın kitabında umutsuzluk yazmaz: “Gidenin arkasından ağlamak olmaz. Babasız da yürürdü evin düzeni. Ölenle ölünmez. Geride kalanlara direnmek düşüyordu”.


Rıfat Ilgaz, köy ve doğa özlemimizi bir çocuk romanında hepimizin yerine dile getiriyor.  Bu tatilde yediği koyu sarılı yumurtalarla, karadutlarla ve canerikleriyle Güliz’in yüzüne renk geldi. Sizin yüzünüzde bir değişiklik var mı? Aynaya bir bakın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder