Kızıl Ağaç ve Kayıp Şey
Yazan ve Resimleyen: Shaun Tan
Çeviri: Seda Ersavcı
Çeviri: Sinan Okan
İthaki Yayınları, 2012
|
Işıl Kızılırmak
Kızıl Ağaç ve Kayıp Şey, yalnızlık ve kasvet dolu bir dünyada yaşayan
iki çocuğun dostluğu, aydınlığı ve umudu arama öyküleri anlatan iki kitap.
ALMA (Astrid
Lindgren Memorial Award) ve Hugo ödüllü yazar Shaun Tan’ın iki resimli kitabı ‘Kızıl
Ağaç’ ve ‘Kayıp Şey’ hakkında yazmaya başlamadan önce bu kitapların yalnızca
çocuk kitabı olarak değerlendirilemeyeceğini söylemekte fayda görüyorum. Shaun Tan
resimli kitaplarını kimler için yazdığını şöyle anlatıyor: “Okuyan ve bakan
herkes için. Yani merak eden; tuhaflık,
gizem ve gariplikleri eğlenceli bulan,
soru sormayı, hayal gücünü
kullanmayı seven, dikkatini ve zamanını
bunlara adamaya hazır olan herkes için”
Gri
Bir Odada Apansız Açan Çiçek
Kızıl Ağaç; kara gölgeler altında ezilen insanların yaşadığı
bir yerde, umutsuz günlere uyanan, kendisini ve hayallerini arayan bir kızın hikâyesi. Herhangi bir yer ve zamana ait değil bu hikâye. Her şey kasvetli ve gridir, herkes başı
önünde yürür. Hiçbir şey duymadan,
görmeden yaşamaktadır insanlar. Unutulmuş bir kıyıda ışığı arayan kızın
dertleri her geçen gün büyümektedir ancak derdini anlatacak kimseyi
bulamaz, “dünya sağır bir
makinedir.” Daha iyi şeylerin gelmesini
beklemektedir kız. Beklediği daha iyi şeylerse, o gerçekleşmesini beklerken
yanından geçip gitmektedir. Zaman her
şeyi daha da kötüleştirmekten başka bir işe yaramaz. Dertler büyür, korkunç akıbetler
yaklaşır. “Bazen bilemezsin, ne yapman
gerektiğini, aslında kim olduğunu veya nerede bulunduğunu” der ve umudu arar
sabırla. Ama her yeni gün bir öncekinin aynıdır ve hayat böyle geçecektir
sanki. Bir gün hiç beklemediği bir şey
olur, gri odasının ortasında kızıl bir
çiçek açar. O çiçeğin “tam da hayal
ettiğin gibi” koca bir ağaca dönüşmesi değil midir umut?
Kızıl Ağaç
hayatta kalmak için çabalarken kendisini ve aydınlığı kaybeden insanların
öyküsünü anlatıyor. Bu yüzden kitabın kahramanın bu küçük kız değil kasvetli
bulutlar altında sürünürcesine koşturan, her zaman bir şeylere yetişmeye
çalışan, yalnızlık ve çöküş içindeki insanlar olduğunu düşünüyorum. Sokağın köşesinde duran şapkalı adam, evet o,
sizsiniz belki de!
Shaun Tan, Kızıl
Ağaç’ta çocuk ve yetişkinlerin duygularını açığa çıkarmak için metaforlar
kullandığını söyler. Söz ettiği korkunç akıbetler çocuklar için canavarlar,
okul olabilirken yetişkinler için felaketler ya da hastalık
olabilmektedir. Her okur kendi
korkusuyla karşılaşabilir yani bu kitapta.
Her
An Meşgul İnsanların Arasında Kaybolan “İnsan”
Kayıp Şey, şişe
kapağı koleksiyonunu genişletmek için yola çıkan bir çocuğun, sahilde kırmızı
ve kocaman
‘şey’le karşılaşmasıyla başlar. Şey, tüm heybetiyle orada dikilmektedir ancak insanlar öylesine meşguldür ki onu fark etmezler bile. Çocuk, kayıp olduğunu düşündüğü bu şeyi oradan uzaklaştırmaya karar verir; sokaklarda yürür, tramvaya binerler birlikte. Yollardaki meşgul insanların da sahildekilerden farkı yoktur, salonlarındaki bu koca kırmızı şeyi görmeyen anne babasının da... Arkadaşı Pete şeyin bir yere ya da birine ait olmadığını düşünse de kahramanımız, kayıp şeyi mutlu etmek istemekte, onu ait olduğu yere ulaştırmaya çalıştırmaktadır. Tabi öncelikle bu yeri bulmak gerekir. İlk olarak bir gazete ilanında gördüğü Ivır- Zıvır Bakanlığı’na götürür onu. Ancak şey burada mutsuz olacağını belli eder. Binadan uzaklaşmalarını söyleyen görevli de orada bırakılan her şeyin unutulmak ve terk edilmek için getirildiğini söyleyince daha zahmetli bir yolculuğa çıkarlar. Çocuk görevlinin verdiği ipuçlarını takip eder, şeyi diğer kayıp ve kimliksiz şeylerin bulunduğu bir mekâna ulaştırır. İçerideki hiçbir şey oraya ait değil gibidir ama nedense hepsi mutlu görünmektedir. Bu görüntü çocuğa yeterli gelmiş olacak ki şeyle vedalaşıp, hayatına geri döner. Ne yazık ki gün geçtikçe kayıp şeyleri daha az fark etmeye başlar o da diğer meşgul insanlar gibi.
‘şey’le karşılaşmasıyla başlar. Şey, tüm heybetiyle orada dikilmektedir ancak insanlar öylesine meşguldür ki onu fark etmezler bile. Çocuk, kayıp olduğunu düşündüğü bu şeyi oradan uzaklaştırmaya karar verir; sokaklarda yürür, tramvaya binerler birlikte. Yollardaki meşgul insanların da sahildekilerden farkı yoktur, salonlarındaki bu koca kırmızı şeyi görmeyen anne babasının da... Arkadaşı Pete şeyin bir yere ya da birine ait olmadığını düşünse de kahramanımız, kayıp şeyi mutlu etmek istemekte, onu ait olduğu yere ulaştırmaya çalıştırmaktadır. Tabi öncelikle bu yeri bulmak gerekir. İlk olarak bir gazete ilanında gördüğü Ivır- Zıvır Bakanlığı’na götürür onu. Ancak şey burada mutsuz olacağını belli eder. Binadan uzaklaşmalarını söyleyen görevli de orada bırakılan her şeyin unutulmak ve terk edilmek için getirildiğini söyleyince daha zahmetli bir yolculuğa çıkarlar. Çocuk görevlinin verdiği ipuçlarını takip eder, şeyi diğer kayıp ve kimliksiz şeylerin bulunduğu bir mekâna ulaştırır. İçerideki hiçbir şey oraya ait değil gibidir ama nedense hepsi mutlu görünmektedir. Bu görüntü çocuğa yeterli gelmiş olacak ki şeyle vedalaşıp, hayatına geri döner. Ne yazık ki gün geçtikçe kayıp şeyleri daha az fark etmeye başlar o da diğer meşgul insanlar gibi.
Kayıp Şey de
tıpkı Kızıl Ağaç gibi rutinin ele geçirdiği, yanlarından geçen kocaman kırmızı
şeyleri bile fark edemeyecek kadar meşgul insanların zaman ve mekândan
bağımsız, kasvetli hikâyesi. Kalabalık
tramvay istasyonlarına, bürokrasi fışkıran gazete ilanlarına bakın, orada her
geçen gün biraz daha çürüyen insanlığı göreceksiniz.
Shaun Tan’ın
yalnızlık, sistem ve çürüme üzerine söyledikleri yeni ya da farklı şeyler
değil. Farklı olan Tan’ın söyleyiş tarzı.
Ders vermeye çalışmadan, okuru mesaj
verme kaygısıyla yormadan çiziyor. Kızıl
Ağaç da Kayıp Şey de çok başarılı çizimlere sahip kitaplar. Shaun Tan’ın
çizgileri öylesine güçlü ki tüm metni silseniz, kitabı çizimler üzerinden
okumaya devam edebilirsiniz. Farklı okumalara elverişli çizimlerden söz
etmiyorum, herkes aynı hikâyeyi okuyacak bana kalırsa. Hayallerini arayan bir
kız çocuğu ya da tramvay bekleyen meşgul bir adam olarak kendi hikâyesini.
Tan’ın
Kitapları Çocuklara Uygun Mu?
Yazının başında
da söylediğim gibi Shaun Tan resimli kitaplarını merak eden herkes için
hazırlıyor. Kitaplardaki kasvet, hüzün temaları ya da çizimlerdeki koyu renk
kullanımı nedeniyle çocuklara uygun olmadığını düşünenler olabilir ancak
herhangi bir yaş grubunu çemberin dışına iten hikâyelerle karşılaşılmıyor.
Anlatılan durumlar, farklı anlamlar yüklenerek, çocuk ya da yetişkin her
bireyin hayatında karşılık bulabilir. Bu kitaplarda anlatılan çok meşgul
insanlar, çocuklara gösterilen “iyi gelecek fotoğrafları” aslında: Hep daha yukarıya ulaşmaya çalışan ve fark
etmeden kendisini bile yok sayan, çürümeye başlayan insanlar. Çocukluklarını
kurallar ve idealler arasında geçiren küçük okurlar hayallerin ve aydınlığın
peşinden gitmeyi, umudu beklerken yılmamayı görecekler bence. Özellikle Kızıl Ağaç’daki arayış hikâyesinin
değerli olduğunu düşünüyorum bu açıdan.
Tan’ın kitaplarında hüzün, yalnızlık ve kasvet var ama karamsarlığa yer
yok bana kalırsa.
Bütün bunların
yanında Kayıp Şey’le ilgili bir eleştirim var. Shaun Tan, insanı yalnızlaştıran
düzeni teknoloji
üzerinden yorumlamaya, bu yalnızlaşmayı arka planlardaki detaylarda matematik ve fen bilimleri formülleriyle somutlamaya çalışmış. Kitapta bürokrasi olgusu, çocukken etkilendiğini söylediği Hayvan Çiftliği çerçevesinde ele alınmış, hatta bakanlık amblemleri Hayvan Çiftliği’ndeki karakterlerle resmedilmiş. Bu Orwellyen bakışa dair söylenebilecekleri daha derin bir yazının konusu olmak üzere öteliyorum.
üzerinden yorumlamaya, bu yalnızlaşmayı arka planlardaki detaylarda matematik ve fen bilimleri formülleriyle somutlamaya çalışmış. Kitapta bürokrasi olgusu, çocukken etkilendiğini söylediği Hayvan Çiftliği çerçevesinde ele alınmış, hatta bakanlık amblemleri Hayvan Çiftliği’ndeki karakterlerle resmedilmiş. Bu Orwellyen bakışa dair söylenebilecekleri daha derin bir yazının konusu olmak üzere öteliyorum.
Kızıl Ağaç ve Kayıp Şey, gri şehirlerde aydınlığı arayan çocuk ya da
yetişkin tüm okurlara tavsiyemdir. İnsana dair olan, kasvetli bulutlar
altındaki şehirlerde meşgul ve yalnız olmak değil bu çürümeye karşı umudu
aramaktır bence. O gri odalarda kızıl
çiçekler yetişir elbet, yeter ki kayıp şeyleri gözden kaçıracak kadar öne
eğilmesin insanın başı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder