Çocuk Kitaplığı

Çocuk Kitaplığı

22 Mayıs 2013 Çarşamba

Sermayenin doğayı talanına cevap: Demir Kadın



Demir Kadın  
 Ted Hughes
Çeviri: Güven Turan
Resimleyen: Kutlay Sındırgı
Can Çocuk Yayınları

2013

EZGİ KARATAŞ

Ted Hughes’ın çocuklara doğa ve çevre bilincini kazandırdığı ‘Demir Kadın’ adlı romanı, kara ütopya diye düşünülebilecek bir hikayeyi nihayetinde keyifle bitiriyor.


Ortasından simsiyah bir dere akan, annelerin sütlerinde ağır metallere rastlanan kocaman bir fabrika kent Dilovası; bir buçuk milyon insanın akciğer kanseriyle burun buruna yaşadığı, kimyasal bulut yığını altında ölümün kol gezdiği Ergene Havzası; kıyısındaki fabrikaların atıklarıyla zehirlenen, kimyasal atık çöplüğü haline gelen Kızılırmak ve daha pek çok ismini sayamadığımız yer...
Ama çok değil yakın bir zaman önce Kocaeli’nin Dilovası, ağır kimyasallarla çalışan fabrikalar bölgeye kurulmadan yemyeşil bir coğrafyaya sahipti. Sekiz bin yıl öncesine uzanan tarımsal kültüre sahipliğiyle Ergene Havzası ise günebakan tarlalarının sarısında bereketin, bolluğun ve yaşamın simgesiydi. Adını renginden alan Kızılırmak derseniz, bozkırın kuraklığına can veren suyunda pek çok canlı türüne ev sahipliği yapıyordu. Maalesef cümleleri geçmiş zamanla yazmak zorunda kaldım. Zira artık Dilovası Türkiye’nin ağır kimyasal sanayisine ev sahipliği yaparken, Kızılırmak yüksek maliyet bahanesiyle arıtım tesisi yapmaktan kaçan fabrikalara emanet, Ergene havzası ise ölüm saçan tesislerin kuşatması altında.
Duy ve hisset!
Hayli iç karartıcı cümlelerle başladık. Ancak bugün sayfamızda hikâyesini anlatacağımız Demir Kadın kulaklarında yılanbalıklarının, telli turnaların, böceklerin, göletlerin ve hatta insan yavrularının çığlıklarıyla tam da böyle bir coğrafyaya doğuyor. Öncesinde pek çok canlıya ev sahipliği yapan ama fabrikanın zehirlerini boşaltmasıyla siyah ölümcül bir bataklık halini alan sulardan uyanıyor ve doğayı katletmeye yeminli, gözünü para bürümüş Bay Wells ve şehir sakinlerinin karşısına dikiliyor. Bundan sonrası ise insanlar için hiç kolay olmuyor. 

Çünkü kahramanımız doğayı yok eden insanlara karşı hem acımasız hem de onların empati geliştirmesine yardım eden bir savaş başlatıyor. Doğa için verilen mücadelede ise -ne güzel ki- Demir Kadın yel değirmenlerine karşı yitik ve yalnız bir savaşçı olarak resmedilmiyor. Demir Kadın’ın uyanışına tanıklık eden, onu bataklığın kirli ve zehirli sularından arındıran küçük Lucy, Hoggart ve Demir Adam hikâye boyunca kahramanımızın yanında oluyor ve başta fabrika müdürü Bay Wells olmak üzere tüm şehir sakinlerinin doğa canlılarının çektiği acıyı duyumsamasına yardım ediyor. Bu duyumsama ise sadece sakinlerin canlıların çığlığını duymasıyla değil bizzat o canlılar haline dönüşmesi ve zehirli sularda yaşaması ile gerçekleşiyor. Nasıl mı?
Farket ve harekete geç!
Öncesinde bu kararın nasıl alındığını anlatmak gerek yoksa insanlara verilen cezanın pek acımasız olduğunu düşünebilirsiniz. Aslında çevre gönüllülerinin/aktivistlerinin doğayı katledenlerle olan mücadelesininde ‘dikkate alınmama’ halini çokça dinlemişizdir. Şöyle ki, çevre aktivistleri önce sakince ve uzlaşmacı tonda zehirli atıklarını nehre/toprağa boşaltan fabrika ile görüşmeye çalışır -bizim hikâyemizde de Lucy ve Hoggart fabrika müdürü ile konuşmaya çalışır ama dinlenmezler-. Bu görüşme genelde görüşmecilerin yaka paça dışarı atılması ile sonuçlanır -ki hikâyemizde de Lucy ve Hoggart şiddetli biçimde dışarı atılır. Ama atılmanın bir kazancı olur: Çocuklar, Demir Kadın’dan kaptıkları çığlığı dokundukları insanlara bulaştırırlar-. İşte hikayenin esas maceralı kısmı da burada başlar. Birbirine dokunan herkes canlıların ağlayan çığlığını duymaya başlar.   En başta da, böylesi bir ortamda, dünyanın pek çok farklı bölgesinden gelen atıkları arıtırken şehri kimyasal çöplüğüne dönüştüren fabrika çalışanları olmak üzere ve 18 yaşına basan her erkek çocuk  teker teker yayınbalığına, kurbağaya, dev kelere, böceğe kısacası türlü çeşit canlıya dönüşür. 

Peki, Demir Kadın’ın savaşacağı esas şey insanlar mıdır? Hayır. Bütün bu kirlenmenin, yokediş sürecinin sebebi herkesi ağına düşüren, gözü doymak bilmez servetin ve kazancın örümcek tanrısı ise, düşman bellidir. O vakit tüm güç bu ağı yok etmeye yönelecek ve hedef dönüşümle birlikte canlıların acılarına tanık olan insanların bir daha doğaya zarar vermemesini sağlamak olacaktır.
“Küresel ısınma var!, Çevre kirliliği inanılmaz boyutlara ulaştı!, Doğa yok oluyor!, Dünyanın ömrü azaldı!” nidaları arasında gündelik yaşamın hızı içinde pek çoğumuz çevresel duyarlılığımızı erteleyebiliyoruz. ‘Demir Kadın’ sorunun büyüklüğünü hatırlatması bakımından hemen hepimizin okuması gereken ve içinde ciddi eleştiriler taşıyan bir kitap. Aklınızda olsun!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder