Çocuk Kitaplığı

Çocuk Kitaplığı

29 Mayıs 2013 Çarşamba

SEVİM AK ile Söyleşi :Çocukları Ayakta Tutan Öyküler

Evrim Gökçe

“Çocuk edebiyatı ağırlıklı olarak eğlenceli metinlerden oluşsa da göçmen çocukların, mayınlı arazinin yakınında eğitim gören çocukların, savaşların, ırkçılığın anlaşılamaz mantığıyla savrulan çocukların, yaşama engelli başlayan çocukların dünyası da yazınsal metinlere giriyor, daha ağırlıklı girmeli.”


 
23 yıldır çocuklara öyküler, romanlar yazıyorsunuz. Yetişkin bilgeliği tavrına hiç bulaşmadan çocuklar için yazdınız. Çocuk edebiyatının gölgede kaldığı bir dünyada kim çocuklar için yazmak ister ki?
Çocukluk müthiş bir deneyim… Felsefenin temel sorularının içtenlikle sorulduğu, dünyanın seslerinin kendine özgü duyarlıkla dinlendiği, anlamlandırılmaya çalışıldığı, şaşırmanın bolca yaşandığı masumiyet çağı… Çocuklukta yaşanan travmalar, zenginlikler, ilişkide olunan insan portreleri büyüme sürecini etkiliyor, şekillendiriyor. Savaşların, göçlerin, ekonomik krizlerin, küreselleşmenin, doğadan kopuşun yarattığı sorunlardan çocukluk da nasibini alıyor. Geçmişte steril ve büyüklerin dünyasından ayrı bir eğitilme alanı gibi görülmüşken, şimdi yetişkinler ve çocuklar sorunları birlikte göğüslüyor. Dolayısıyla dünyanın tüm sorunları çocuk edebiyatının konusu olabiliyor. Çocuk edebiyatı bu yüzden de anlamını eksiltmiyor, aksine büyütüyor. Çocuğun dili, algısı, anlatım biçimi yetişkinlerden farklılığını koruyor hala…


Peki sizce bir çocukla yazınsal iletişim kurmak neden önemli? “Okuyup da ne olacak bu çocuklar” sorusu eminiz hala az sorulmuyordur ülkemizde. Okumak çocuklara neler bulaştırır?

Yazınsal iletişim kendini anlamanın, tanımanın, başkalarıyla farklılıkları duyumsamanın, duyularını daha güçlü hissetmenin kapılarını aralar. Okunan metin bütün olarak hatırda kalmasa bile duygular, sahneler kalır. Bazı kitapları tekrar tekrar okumak ister çocuk. Her okuyuşunda tanıdık gelen ya da tam anlamlandıramadığı bir sürü şeyi yeniden üretir. Başa çıkmadığı korkularıyla yüzleşir, bir öykü kahramanıyla özdeşleşerek sorunları alt etmenin şifresini arar. Karakterlerin duygularıyla kendi duyguları arasında paralellik kurar ve kendi belli belirsiz duygularını tanımlamaya çalışır. Her çocuğun büyüme sürecine bulaşan kitaplar başka başkadır. Öyküler çocuğun yaşamıyla hiçbir paralellik içermese de yeni bir bakış açısı kazanması için köprü görevi görebilir. Öyküler çocuğa kontrolü dışındaki güçlerden ve olaylardan söz edebilir, beklenmedik sonuçlar yaratan küçük iyilikleri, yakınlaşmaları anlatabilir. Öyküler içerdikleri görüntüler, esneklikler ve sundukları fırsatlarla çocukları duygusal anlamda içlerine çeker ve rahatlamalarını sağlar. Öyküler çocukları ayakta tutar, kısaca.


Elbette çok iyi örnekler de mevcut ancak çocuk edebiyatı genellikle ağır bir didaktizm içeren, çocuğa eşit mesafeden yaklaşmayan yapıtlarla dolu. Sizin yazdıklarınızda ise arasak da bir oto-sansür bulmak güç. Çocukları kışkırtan, soyut alanlar yaratmaktan çekinmeyen bir yönteminiz var. Hiç “ya çocuklar beni anlamazsa, hatta ya büyükler de anlamazsa” diye kaygılandığınız olur mu?

Yetişkinler zor durumlarda her şeyin etraflıca ve kapsamlı bir şekilde anlatılması gerektiğini düşünürler. Onların yaklaşımı kesinliğe ve doğruluğa dayalıdır. Bozulan bir makinenin -gerektiği gibi- aksayan, fonksiyonunu yitiren neyi varsa onu tamir edip yola devam edilmesini beklemek gibi bir şeydir bu. Oysa çocuklar gerçeklerin dünyasına tam anlamıyla girmemişlerdir. Kafalarındaki soruların, kaygı ve kuşkuların basit ve sade bir dille anlatılan gerçeklerle yanıtlanmasına ihtiyaç duyarlar. Edebiyatta hiçbir şey gerektiği gibi değildir. Dilin doğası gereği belirsizdir. Hiçbir dil gerçekliği tam anlamıyla verebilecek yetkinlikte değil ki. Mizah, şaka, metaforlarla kurmaca ile gerçek arasında bir geçiş sağlayan anlatım biçimlerini tercih edişim bu nedenledir. Anlaşılmama sorununu yazarken pek düşünmem. Eğitim sistemi içinde belirli kalıplara sokulan, klişe mesajlara alışan çocuklar bu kalıpları metnimin içinde arama yanlışına düşer. Dilimi ve anlatımımI seven çocukların, tüm kitaplarımla okuma eylemine giriştiklerini gördükçe umutlanıyorum. Sizin dediğiniz gibi o kadar özgür yazabildiğimizi düşünmüyorum, oto-sansür hala içimizde saklı.  
Bazen çocuk kitaplarına bakarken çocuğa “fazladan bir anlam evrenini” çok mu görüyoruz diye düşünüyoruz. Örneğin çocuklar da savaşın, yoksulluğun, gericiliğin kurbanı olmalarına rağmen ve hatta belki de en büyük kurbanları olmalarına rağmen, iş çocuk edebiyatına geldiğinde iyilik telkinleri, “anneyi babayı üzmeyin e mi” noktasında düğümleniveriyor. Çocuk edebiyatı steril olmak zorunda mı ki?
Elbette değil... Çocuğa günlük hayatın karmaşası içinde kendi yolunu arama çabalarına, sorularına karşılık verecek örnekler çoğalıyor. Ülkemizde çocuk edebiyatında da bu anlamda ufak adımlar atılmaya başlandı. Eğitim sisteminden, geleneklerden gelen üstü kapalılık, yetişkin dünyası sorunu - çocuk dünyası sorunu gibi ayrımlar henüz silinmiş değil. Her konunun uygun dil ve anlatım yoluyla çocuğa her yaşta anlatılabileceğine inanıyorum. Çocuk edebiyatı ağırlıklı olarak eğlenceli metinlerden oluşsa da göçmen çocukların, mayınlı arazinin yakınında eğitim gören çocukların, savaşların, ırkçılığın anlaşılamaz mantığıyla savrulan çocukların, yaşama engelli başlayan çocukların dünyası da yazınsal metinlere giriyor, daha ağırlıklı girmeli.

Teknolojik dadılar denen televizyonlar, bilgisayarlar derken ortaya tuhaf bir kültürel kargaşa çıkıyor: Çocukların sokak arkadaşları yok, hep aynı sosyal çevreden arkadaş ediniyorlar, sanki hayata yeterince, gereğince karışamıyor gibiler. Ne kadar kurstan kursa koşsalar da, bağışıklık sistemleri tam gelişmiyor sanki. Sizce edebiyat yardım eder mi çocuklara?

Edebiyat kendine benzerin dışındakilere, başka dünyalara bakma şansı yaratıyor. Artık ekonomik düzeyi iyi çocuklarla yoksulların aynı okulda okuduğuna pek şahit olamıyoruz. Edebiyat hem farklı katmandan, hem de dünyanın farklı kültürlerinden çocukları bir araya getiriyor. Ayrıca edebiyatın doğası gereği, karşılıklı ilişki içinde keşfedilemeyecek iç derinliklere ulaşabilme şansı var. Okuma eylemi içinde yavaşlığın hazzını yaşamak, başkalarının öykülerini merak etmek, kendi kendine kalabilmek, bir hayal etme eylemiyle kaptırıp gitmek derken zihinlerde oturmamış bazı taşlar da yerlerine geçiyor, sorulara yanıtlar bulunuyor.

Bir de son zamanlarda örneklerine sıkça rastgelmeye başladığımız türbanlı penguenler, namaz kılan ördekler var. Çocukların doğasına, gelişim özelliklerine uygun olmayan güdümlü metinler ortaya çıkmaya başladı. Onlarla ilgili neler söylemek istersiniz?
Hiç onaylayamayacağım türde yayınlar onlar. Çocuğu bir siyasi görüşü desteklemeye aday gibi görmenin, onun özgün gelişimine ve haklarına  yapılmış büyük bir darbe olduğuna inanıyorum.

Siz kitaplarınızda bazen evreni anlatıyorsunuz, bazen anne babası boşanan bir çocuğu… Belki de çocuk edebiyatının en büyük eksiklerinden biri “çocukların özdeşim kurabileceği kişilik özelliklerine sahip karakterler” yaratıyorsunuz. Çocuklar için yazarken, neyi esas alırsınız da ortaya böyle yapıtlar çıkar?
O sıralarda nasıl bir sorun kafamı kurcalıyorsa onu çocuklarla konuşmak isterim. Bir kitap böylesi bir fikirle başlar, gelişir, detaylarla beslenir, kurgusal bir evren yaratılır. Çocuklara, büyüklere yazar gibi bir konuyu tüm açmazlarıyla anlatamayız. Metaforlar, imgeler, iç konuşmalar, mizah gibi unsurları kullanarak çocukların rahat algılayabileceği, anlama sürecine girebileceği bir alan açmaya çalışırım. Düş, hayaller, gerçeklikler arasında gidip gelirim. Dilin yalın ve anlaşılır olmasına, sözü fazla dolandırmadan kullanmaya özen gösteririm.   

Bitirirken önce çok teşekkür ederiz, ardından da sormadan edemeyeceğiz: Siz neler okuyarak büyüdünüz? Büyüseniz de okuduğunuzu biliyoruz ama çocuk olup da okumak vardı dediğiniz kitapları da soralım.
Benim çocukluğumda okuduğum kitaplarla, bugünün kitapları çok farklı… Ben çizgi romanlar ve klasik çocuk romanlarını okuyarak büyüdüm.

Sevim Ak hakkında;
Sevim Ak, 23 yıldır çocuklar için yazan bir yazar ve aynı zamanda kimya mühendisi. Samsun’da geçen bir çocukluktan sonra İstanbul’da üniversite okuyan Ak, çocuklar için yazdıklarıyla ülkenin her köşesindeki okulları geziyor, çocuklarla kitap okuyor. Çocuk edebiyatının en önemli ödülü Andersen ödüllerinde de bir adaylığı bulunan Sevim Ak, “ödüllerle işim olmaz” diyen yazarlardan… Ak’ın kitapları Almanca, Arapça, Korece, Hollanda dillerine çevrildi.


Ak’ın kitaplarından bazıları;
Toto ve Şemsiyesi
Puf Pufpuf, Cuf Cufcuf ve Cino
Babamın Gözleri Kedi Gözleri
Gemici Dedem
Dörtgöz
Çilekli Dondurma
Mahalle Sinaması
Lodos Yolcuları
Kırık Şemsiye
Horoz Adam ve Korsan
Çilekli Dondurma

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder