Çocuk Kitaplığı

Çocuk Kitaplığı

8 Mayıs 2013 Çarşamba

Bacaksız’ın İzinde: Rıfat Öğretmen'den ‘Çocukluğa Övgü’



Evrim Gökçe 

3-A’nın, 2-B’nin, işin aslı “bizim sınıf”ın sesini yıllarca Rıfat öğretmenden dinleyen çocuklar, büyüdünüz ve çocuklarınıza O’ndan söz ediyor musunuz?
Ya siz çocuklar, anne babalarınızı boşverin, kendiliğinizden Bacaksız’la tanıştınız mı?


Çocuk edebiyatı öğretici mi olmalı, eğlendirmeli mi, çocukları okumaya mı sevketmeli soruları bir yana, Bacaksız’ı okuyan kaçımız Bacaksız olmak istemedik bir düşünün.

Belki biraz büyüdüğümüzde okuduysak, şu veletten bir civarlarda olsa da balla börekle beslesem, hınzır sorularına maruz kalsam, bazı bazı suyuna gitmesem de tepesinin attığı o tatlı anlarını görsem demediniz mi?


Meşhur şiiri “Çocuklarım” da, Ilgaz şöyle seslenir çocuklara;

“Yoklama defterinden öğrenmedim sizi,

Benim haylaz çocuklarım…”
Bacaksız atlet

Türkçe öğretmeni Ilgaz, yoklama defterinden değil ama, nane şekeri, gazete, limon satan, küfesinde başkalarının pazar öte berisini taşıyan, çaycılık yapan hallerinden tanır çocuklarını. Belli ki serisine doyamadığımız Bacaksız’ın maceralarını da o “hallerden” devşirir.

Bacaksız’ın içine doğduğu sosyal koşullar bellidir. Cide’den İstanbul’a taşınan kamyoncu bir babanın ufak tefek, çelimsiz oğlu hem taşradaki hayatı iyi bellemiştir hem İstanbul’un varoşlarını.

“Kamyonumuzun getirdiği tüm para yine kamyonun bonolarına gitmese, her gün et yerdik” diyen Bacaksız’ın düşlerinde, suyuna ekmek banarak et yemeyi özleyen bütün yoksul çocukların kuşatılmışlığını gösterir Ilgaz.

Öte yandan, Bacaksız ki adı Bahri’dir esasında, yetişkinlerin tüm tuhaf eğilimleriyle hesaplaşması olan bir çocuk olur. Babasının, kamyonu bozulunca gelip de hırsını kendisinden almasına hiç anlam veremez, şiddete varan baba cezalarını mahkum eder, babası her yerde onu ararken, saklandığı kamyonun altından “zor bulursun biraz, ha ha ha” diye de muzur muzur güler.

Bacaksız’ın en göze çarpan yanlarından biri, Ilgaz’ın ona armağan ettiği, sorunlara çözüm bulan, çalışkan, yaratıcı halleridir. Okul çantası eskidiğinde edinmenin bir yolunu bulur, eve taşıdığı karpuzu yolda düşürüp kırdığında kelek de olsa yenisini almanın çaresine bakar, arkadaşlarının bazen acımasızlıkla “bacaksız bacaksız” diye alay etmelerinin hakkından, okulun en hızlı koşan çocuğu olup “atlet” ünvanını alarak gelir.

Sol gözle bakmak da mı ters?

Bugünün çocuklarında görmeye alışkın olduğumuz “iletişim sürecinde karşısındakiyle eşit konumu yeğleme” becerisi, Bacaksız Bahri’de en saf halini bulur. Tüm şımarmalardan, doyumlardan rafine bir biçimde, Bahri’nin eşitlik arayışı, Ilgaz’ın bir çocukta gördüğü omurganın ifadesi, çocukluğa duyduğu güvenin tezahürüdür.

Lakin, çocuk kitaplarında da dolayımlarına rastlanan, asıl olarak ise eğitim sisteminin bir handikapı olan “çocukların benlik duygularını bastıran, kendilerini değersiz görmelerine neden olacak davranışlar” 
Bacaksız’a da musallat olur heyhat.

Öğretmeninin O’na sahip çıkacağını, arkadaşlarının kendisine “Bacaksız” diye seslenişine öğretmeninin mani ve çare olacağını düşünen Bahri, okula başladığında, hayal kırıklıklarına mekan olacak bir yeni alan daha edinmiş olur.

Dayatmacı eğitim anlayışı, Bahri’nin hayal gücünü anlamak istemeyen, “At ot yer” diye tutturan bir öğretmende cisimleşir. Bahri inatla “bazen sap yer bazen saman, canı ne isterse onu yer” dediğinde öfke nöbetlerine tutulan bir öğretmen resmeder Ilgaz.

Aynı öğretmen aklı, Bahri’ye sol eliyle yazdığı için dünyayı zindan eder, “çizgiler sağ elle çizilir, sol el terstir” der durur. Bahri elbette yılmaz ve mutlak otorite olarak inşa edilen öğretmen figürünü dahi, kendi özgürlük alanının içine sokmaz, aklından, “sol el ters olsaydı, çizgiyi bu elle daha güzel çizebilir miydim hiç, sol gözle bakmak, sol kulakla işitmek de mi ters” sorularını geçirir.


Çocukluğun büyüklüğüne övgü


Bilindiği üzere, Ilgaz, yaşamı boyunca yazdıklarında hep eğitim modelini eleştirmiş, sistemin başına bela olmuş bir öğretmen ve yazardır. Bacaksız’a yaptırdıkları da, bunun kanıtı değerindedir.


Bacaksız aynı zamanda, aslında tüm çocuklar gibi, ayrımcılığı sektirmeden tespit eder. Kimi yaramazların el üstünde tutuluşu, pamuklara sarılışı, kimi çalışkanların ise yüzüne bakılmayışı Bacaksız’ın gözünden kaçmaz, banka müdürünün kızı olmakla, kamyoncunun oğlu olmak arasındaki farkı anında çakozlayıverir.

Haksızlık yapan, eşitlikçi olmayan, sözlerini tutmayan tüm yetişkinler Bacaksız’ın hedefi olur.


Rıfat Ilgaz’ın ufak tefek görünümlü, ama çalımlı ama dik kafalı çocuğu Bahri, çocukken büyümeye değil ama çocukluğun büyüklüğüne bir övgü mahiyetinde “kocaman” bir Bacaksız’dır.

Henüz bir bacaksızken...


Rıfat Ilgaz’ın doğduğu Mayıs ayının bu zamanlarında, çocukluğu hırpalayan, çocuk gerçekliğini örseleyenlere inat Bacaksız serisi kitaplıklarımızda bizi bekler.


Belki de bugün tam zamanıdır, Rıfat öğretmenin kara tahtaya yazdığı tebeşirin sesini, tozunu, taze yumurtanın kalorisini, dünyanın çevresini ölçmeyi, yıldızların uzaklığını hesaplamayı öğretişini, bir de size ışıldayarak bakan gökyüzü rengindeki gözlerini hayal ederek elimizi bir Bacaksız kitabına uzatırız.

Çocukken böyle olamadıysak da büyüdüğümüzde olmanın tadını çıkarır, kendi çocuklarımızın “bacaksızlığına” hayran ve meftun bakarız.
 
Unutmadan, bizim belki yıllar içinde keşfettiğimiz “soldan işitmek, soldan görme”yi, Bahri’nin -bunu söylediğimize alınacak ama- “henüz bir bacaksızken” keşfetmesine de elbette hayran oluruz.

Çocuklarım

Sizi yoklama defterinden öğrenmedim
Haylaz çocuklarım
Sınıfın en devamsızını
Bir sinema dönüşü tanıdım
Koltuğunda satılmamış gazeteler
Dumanlı bir salonda
Kendime göre karşılarken akşamı
Nane şekeri uzattı en tembeliniz
Götürmek istedi küfesinde
Elimdeki ıspanak demetini
En dalgını sınıfın
Çoğunuz semtine uğramaz oldu okulun
Palto ayakkabı yüzünden
Kiminiz limon satar Balıkpazarı'nda
Kiminiz Tahtakale'de çaycılık eder
Biz inceleyeduralım aç tavuk hesabı
Tereyağındaki vitamini
Kalorisini taze yumurtanın
Karşılıklı neler öğrenmedik sınıfta
Çevresini ölçtük dünyanın
Hesapladık yıldızların uzaklığını
Orta Asya'dan konuştuk
Laf kıtlığında
Birlikte neler düşünmedik
Burnumuzun dibindekini görmeden
Bulutlara mı karışmadık
Güz rüzgarlarında dokulmuş
Hasta yapraklara mı üzülmedik
Serçelere mi acımadık kış günlerinde
Kendimizi unutarak

Rıfat Ilgaz, Sınıf, 1944




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder