Çocuk Kitaplığı

Çocuk Kitaplığı

8 Ocak 2014 Çarşamba

Çocuklar ve doğanın gözünden mülkiyet sorgulaması: Bir Şeftali Bin Şeftali


Bir Şeftali Bin Şeftali
SamedBehrengi
Çeviren: Mehmet Kanar
Resimleyen: Aysel Yıldırım
Say Yayınları, 2. Baskı, 2013
7+ yaş

 Hüseyin Ozan Uyumlu

Mülkiyetin sorgulamasını yapan Samed Behrengi, doğanın diliyle düşünmüş. Görece hareketsiz canlıların hikâyelerini canlandırmak zordur. Behrengi bir şeftalinin çekirdekten ağaca, ağaçtan şeftaliye nasıl dönüştüğünü, bizim göremediğimiz hareketlilikle nakış gibi işleyerek anlatmayı başarmış. 
 
Sahibali ve Pulad, çocuk doğasına uygun olarak, mülkiyet “kutsalı”nı kendiliğinden reddedip ağanın bahçesinde ellerini kollarını sallayarak gezen iki çocuk. Yerde buldukları bir şeftaliyi yemeleri, yeni bir hayat serüveninin de hikâyesini başlatacak. Bu hayat hikâyesi bir şeftali ağacına ait ve öykünün gelişimi doğanın kurallarına göre şekilleniyor. Öyle ki öyküdeki herkes doğasına göre davranıyor. Bir şeftali düşünün ki son zerresine kadar lezzetle yenmeyi isteyen.

Çocuk öykülerinin tema ve seyrini belirlemez mi çocukların merak duygusu. Çocuklar somuttan soyuta doğru düşünürler. Örneğin ağacın çiçek vermesini mısır patlağına benzetebilirler. Bildiklerinden yola çıkarak bilmediklerini çözmeye çalışırlar. Çünkü var olan gelişmeyi başka türlü açıklayamazlar. Bir meyvenin oluşumu soyuta kaçmadan nasıl anlatılabilir? Zaman zaman sıkıcı bir şekilde detaya girmesine rağmen Behrengi çocuklara bir çekirdekten bir ağaç nasıl olur, bunu somut bir şekilde anlatabiliyor.

Öykünün anlatıcısı bir şeftali. Şeftali dediysem bir zaman şeftali, bir zaman toprak altında çekirdek, bir zaman suya uzanan kök, bir zaman dallanıp budaklanan bir ağaç. Gelişimin gizemi kozmosun büyüsünün sıradanlığında gizli. Sıradanlıkta diyalektik materyalizmin dış dünyadaki varlığı, bilince yolculuğu, maddenin hareketi var: “İri, çetin çekirdeğim yeni bir yaşamı düşlüyordu. Daha iyisini söyleyeyim, ben yeni bir hayatı düşünüyordum. Çekirdeğim ayrı değildi benden”. Yaşamı içinde barındıran bir döngü var: “Ben belirli zamanlarda ölüyor ve tekrar diriliyordum.”, “Kendimi yok edip yeni bir şey olmuştum”. 

Hem Öyküye Hem Şeftali Can Veren Edebi Betimlemeler

Bir şeftalinin zorlu ve yaratıcı yetişme sürecinin anlatıldığı öykü, sona doğru boyundan büyük işler yapan çocuklara yöneliyor. Sahibali ile Pulad Yılanlar Vadisi’nde yılan ıslıkları arasında bir taştan öbür taşa atlarken; Yaşar Kemal’in “Yılanı Öldürseler”de dramını anlattığı “Hasan” canlandı gözümde. Behrengi de Yaşar Kemal gibi halk kültürü üzerine incelemeler yapmış, halkın masallarını derlemiş ve yeniden yazmış. Behrengi’nin zengin dili usta işi edebi betimlemelerde kendini gösteriyor.  Bazı bölümleri şiir gibi dokumuş: “Yanaklarının kırmızılığını görseniz mutlaka çıplak olduğu için utandığını sanarsınız”

Öykünün izleği ağalık ve toprak mülkiyetinin sorgulanması ekseninde çizilse de olay örgüsünde doğaya dair birçok anlatım var. Feodal toplumun sınıfsal çelişkileri ve oluşturduğu kırılmalar doğanın diliyle şekle bürünüyor. Paranın saltanatından ağaçlar da payına düşeni alıyor, yoksulluk ya da sefa: “Bu kadar çok para harcanan bir ağacın şeftalileri de elbette kıymetli olur”. Oysa ona vuran güneş aynı güneş, toprak aynı toprak değil midir: “Güzel kızım, güneşten kaçma. Güneş bizim dostumuz. Toprak bize gıda verir, güneş de onu pişirir... Güzel kızım, bir gün güneş yere darılır da parlamayacak olursa, yeryüzünde canlı diye bir şey kalmaz; ne bitkiler, ne hayvanlar”. Doğanın koruyan, ışıtan, yaşatan yüzünü öyküde görebiliyoruz: “Şimdi toprağın üstündeyim. Bu toprak, annemin annesi, benim annem, tüm canlı varlıkların annesiydi.”

Çizimler görsellik açısından renkli ve ilgi çekici değil. Renkli çizim ve çocuksu resimlemelerle daha etkili olabilirdi. Kitabın genelinde görünen sohbet havası okuyucuyu rahatlatsa da çekirdeğin filize evrimi fazla ayrıntısıyla çocukların ilgisini azaltabilir. Bu bölümde nadiren kullanılan uzun tümceler de çocukların düzeyine uygun değil: “Düşünüyordum kendi kendime: Tam bir çekirdekle eksik bir ağaç arasındaki fark, tam çekirdeğin çıkmaza girdiği ve değişmediği takdirde çürüyeceği, eksik ağacın ise önünde çok parlak bir geleceği olduğuydu”. 


Öyküde iki yerde, çocuklar için olumsuzluk oluşturacak sözcükler var. “Lanet olası köpek herif” tümcesi köpek sözcüğüne olumsuz bir anlam yüklemiş. Oysa Murathan Mungan “Köpeğin Adı” denemesinde bu anlamlandırmayı sorgular. Bir teyze, köpekleri sevmemesini şöyle açıklar: “Düşün bir kere, iyi bir şey olsa, adına köpek derler miydi hiç?. Yani teyzenin bilincinde önce varlıklar değil, sözcükler vardır. Bunun yanı sıra  “Yakmazsak şerefsiziz”, “Sopa ile yılanın beynini dağıtmışlardı” gibi tümceler kullanılmasa daha iyi olurdu.

Mülkiyetin sorgulamasını yapan Behrengi, doğanın diliyle düşünmüş. Görece hareketsiz canlıların hikâyelerini canlandırmak zordur. Behrengi bir şeftalinin çekirdekten ağaca, ağaçtan şeftaliye nasıl dönüştüğünü, bizim göremediğimiz hareketlilikle nakış gibi işleyerek anlatmayı başarmış. 

Behrengi yazarlığı ile tanınır ama köy öğretmenliği de yapmış. Ancak bir öğretmen bir öyküyü böyle coşkun öğretme hissiyle anlatabilir. İlk deneyimimiz değil miydi bir canlıyı pamuklara sararak yetiştirdiğimiz. Samed Behrengi de bir öyküye sararak şeftali nasıl yetiştirilir onu öğretiyor bize. Peki bu şeftaliler adaletsiz düzende kimin sepetini doldurur? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder