Brigitte Labbe
Günışığı Kitaplığı
8-12 yaş
Brigitte Labbe
Günışığı Kitaplığı
8-12 yaş
Ezgi Karataş
Meraklandığında
“cıss” diye engellenen, soru sorduğunda “karışma bakalım sen!” diye susturulan
bir kültürün kodlarını derinden sarsmak için Çıtır Çıtır Felsefe dizisi oldukça keyifli bir seçenek.
Toplumsal
pratikte eleştirel aklın pek sevilmediği, soru soran ve dünyayı yorumlamaya
çalışanların ise küçümseyen gözlere ek alaycı bir tonla “felsefe yapma” uyarısına
maruz kaldığı bir kültürde ‘felsefe’ aslında hepimizin biraz korktuğu alan
oldu. Hatırlayın lise dönemlerinizi, hoca basit bir soru sorardı ve hemen
arkasından tüm sınıf sus pus kesilirdi. Eee, ne de olsa “aman karışma”cıların çocukları
idik bizler. Evet, hepimiz için net bir kabuldü: İnsan düşünen varlıktı. Ve
fakat bu cümle aslında sınavdan on puanı cebe atmak için vardı.
Peki,
düşünce, akıl, eleştiri, kritik? İşte bunlar duyduğun anda topuklayarak
kaçmamız gerektiği öğretilen kavramlar oldu. Ama sonra bir baktık tam da bunlar
sayesine yol alabiliyoruz. İşte bizler ezberci eğitimin içinde, çok zaman sonra
çeşitli uğraşlar sonunda çetrefil kavramlarla tanışsak da bugünün çocukları
daha şanslılar. Zira şimdinin “bağzı çocukları” soru sorduğunda eline küçük bir
tokat yemiyor, çeşitli hurafelerle korkutulmuyor. Ve inanıyoruz gün gelecek
bütün çocuklar sorularıyla dört bir yanı korkmadan inletecek. İşte o vakte
kadar, bu yaman hayatın zıtlıklarına cevap vermek istiyorsak elinize geçen her
çocuğa bu kitaplardan bir tane hediye edin, otobüste farkında olmadan bırakıverin,
vapurda gördüğünüz çocukla iletişime geçin ve evet onların kafasını karıştırın!
Ezgi Karataş
Meraklandığında
“cıss” diye engellenen, soru sorduğunda “karışma bakalım sen!” diye susturulan
bir kültürün kodlarını derinden sarsmak için Çıtır Çıtır Felsefe dizisi oldukça keyifli bir seçenek.
Toplumsal
pratikte eleştirel aklın pek sevilmediği, soru soran ve dünyayı yorumlamaya
çalışanların ise küçümseyen gözlere ek alaycı bir tonla “felsefe yapma” uyarısına
maruz kaldığı bir kültürde ‘felsefe’ aslında hepimizin biraz korktuğu alan
oldu. Hatırlayın lise dönemlerinizi, hoca basit bir soru sorardı ve hemen
arkasından tüm sınıf sus pus kesilirdi. Eee, ne de olsa “aman karışma”cıların çocukları
idik bizler. Evet, hepimiz için net bir kabuldü: İnsan düşünen varlıktı. Ve
fakat bu cümle aslında sınavdan on puanı cebe atmak için vardı.
Peki,
düşünce, akıl, eleştiri, kritik? İşte bunlar duyduğun anda topuklayarak
kaçmamız gerektiği öğretilen kavramlar oldu. Ama sonra bir baktık tam da bunlar
sayesine yol alabiliyoruz. İşte bizler ezberci eğitimin içinde, çok zaman sonra
çeşitli uğraşlar sonunda çetrefil kavramlarla tanışsak da bugünün çocukları
daha şanslılar. Zira şimdinin “bağzı çocukları” soru sorduğunda eline küçük bir
tokat yemiyor, çeşitli hurafelerle korkutulmuyor. Ve inanıyoruz gün gelecek
bütün çocuklar sorularıyla dört bir yanı korkmadan inletecek. İşte o vakte
kadar, bu yaman hayatın zıtlıklarına cevap vermek istiyorsak elinize geçen her
çocuğa bu kitaplardan bir tane hediye edin, otobüste farkında olmadan bırakıverin,
vapurda gördüğünüz çocukla iletişime geçin ve evet onların kafasını karıştırın!
Diyeceksiniz
ki kafaları karıştırın demek kolay, peki soruların cevapları? Haklısınız, o
sorulara cevap vermek kimi zaman cephede savaşmaktan bile zor olabiliyor. Ama
ne güzel ki bu zor savaşta, çocuklar soru sorduğunda “merak kediyi öldürür” minvalinde
cevapları daha az duyar olduk. Yine de pek çok ebeveyn çocukların safiyane
biçimde sorduğu sorular karşısında irkilebiliyor ve çok zaman bu sorulara nasıl
yanıt versem diye düşünürken kendini bir yığının altında buluyor.
Aslında
çocukların akıl almaz sorularını göğüslemek o kadar da zor değil. Neden
derseniz, artık pek çok kaynak hem çocukların dünyayı kavramasına hem de
ebeveynlerin çocukların sorularına vereceği cevaplar konusunda yardımcı oluyor.
Bunlardan biri de Brigitte Labbe’nin hazırladığı Çıtır Çıtır Felsefe serisi. Fransa’da 45. Türkiye’de ise 25. kitaba
ulaşan seri temelde zıtlıklar üzerine yoğunlaşıyor ve bu çatışma üzerinden
çocukların kavramları algılamasını sağlıyor. İyi ve kötü gibi üzerine sayfalar
dolusu konuşulabilecek kavram zıtlığından, adalet ve haksızlık gibi son
zamanlarda çokça tartıştığımız kavramlara kadar pek çok ikiliği Labbe esprili
bir dille anlatırken Jacques Azam’ın karikatüristik çizimleri ise kitapların
bir solukta okunmasını sağlıyor. Biz bu hafta sizin için seriden birbiriyle
bağlantılı olabileceğini düşündüğümüz dört kitaplık bir seçki yaptık. Ülke
gündemi elbette bu seçim için fazlasıyla malzeme verirken kitaplara malum
gafıyla başımızı ağrıtan başbakana küçük bir nanik yaparak Oğlanlar ve Kızlar ile başlayalım.
Kızlar güreşebilir,
erkekler ağlayabilir!
Hatırlarsınız,
yakın zaman önce Başbakan “Kızlı-erkekli aynı evde kalıyorlar. Buna izin
veremeyiz” dedi ve elbette kızılca kıyamet koptu. Nasıl kopmasın? Bu açıklama
siyasi bir tartışma olarak ülkenin içine çekilmek istendiği karanlığı
yansıtıyordu. Ve yine bu söylem politikti, çünkü kız ve erkek kavramlarının bu
şekil çirkince yan yana gelmesi muhafazakâr zihniyetin tezahüründen başka bir
şey değildi. Zira muhafazakâr düşünce bilinçli olarak ‘oğlan’ yerine ‘erkek’
kavramını kullanmıştı. Tıpkı şu çokça tartıştığımız ve geleneksel kodları
yeniden ürettiğini söylediğimiz ‘bayan’ kelimesi gibi. Farkındaysanız ‘kadın’
gerici zihniyetin en korktuğu kavramlardan biri. Neyse bu tartışmayı bir kenara bırakalım ve
kitaba dönelim.
Oğlanlar
ve Kızlar, ataerkil düşünce kalıplarının yeni nesilde yeniden üretilmemesi için
oldukça iyi bir kaynak. ‘Toplumsal cinsiyet’ gibi bir kavramı uzun süre sadece kısık
sesle söyleyebilen ve ancak son zamanlarda bunu tartışabilen toplumda kız
çocukların itfaiyeci olabileceğini ya da erkek çocukların araba yerine bebekle
oynayabileceğini kabul etmek elbette o kadar kolay olmuyor. Ama dilsel düzeyde
sürekli olarak karşımıza çıkan ve günlük pratikte kendisini devamlı üreten
söylemlerin artık rafa kaldırılması gerekiyor.
Kabul edelim, neşeli bir bahar
günü dallarından uzanan nergisin buram buram kokusunu duyan bir erkeğin gözleri
keyiften dolabilir ya da acar bir takımın içindeki bir kız çocuğu en sıkı
forvet oyuncusu olarak takımına arka arkaya puan kazandırabilir. Ne o, olmaz mı
diyorsunuz? Yoo, kabul edin ki artık erkek bir dadı olabileceği gibi kadın bir
matador olmak o kadar zor değil. Eee, haydi o zaman mis gibi bahar kapıda iken
çekinmeyin burnunuzu sızlatan kokulara birlikte, Labbe’nin kitabı bitirirken
temas etmeden geçmediği şu âşık olmak mevzusunu çocuklarınızla yeniden hatırlayın.
Ah bir bilseler ne
güzel şey ‘küçük’ olmak!
Otuzlu
yaşlara kadar koşa koşa geçtiğimiz zamanlar yerini yavaştan saçlara düşen
beyazlara, her gün göz çevresinde kontrol edilen kaz ayaklarına bırakırken
aldığımız sorumluluklar da kocaman bir sitenin içindeki yirmi katlı binalar kadar
korkutucu oluyor. Kulağa pek hoş gelmedi farkındayım ama ahh, bir bilse
çocuklar ne güzel şey ‘küçük’ olmak.
Sabah
erken kalkma telaşı olmadan mutlu bir gülümseme ile uyanmak ya da ayın sonu nasıl
gelecek? kaygısına kapılmamak ne harika duygudur. Ama şimdi çocuklara sorsak en
büyük dertlerini, yanıt evin küçüğü olarak ‘bakkala gitmek’ olabilir. -Tabi,
hala bakkal kaldıysa çevremizde- Ama hatırlayın, küçük olmak demek biraz
da “akşam oldu, eve gel” çığlıkları
arasında ‘eve hapsedilmek’, oyunun en can alıcı yerinde bakkala gönderilmek,
saatlerce deli keyif alarak uğraştığınız biri işin anneniz tarafından “ver ben
yapayım”la elinizden alınmasıydı. Şimdi hatırlayın uğraştığınız bir işin büyük
tarafından elinizden alınıp bitirilmesi ya da tam da bütün bilyeleri üteceğiniz
anda eve gel! emri ne sinir bozucuydu. Ve yine düşünün anne-baba olarak
aynısını yapıyor musunuz? Eğer yanıtınız olumsuzsa kocaman bir alkış ama
yanıtınız evet ise eskiyi bir hatırlayın ve çocuğunuzun bir işi bitirebilmesine
izin verin. Tabi yanında olduğunuzu hiç unutturmadan.
Brigitte Labbe Günışığı Kitaplığı ,2013 8-12 yaş |
Küçükler ve
Büyükler kitabını sadece çocukların okuması büyük kayıp
olur. Zira küçüklerin dünyasına girebilmek ve aramızda açılan uçurumu
anlayabilmek için kitap iyi bir kaynak. Çocuklar ebeveynlerinin neden bu kadar
korumacı olduğunu kitaptaki küçücük bir hikâye ile somutlarken, anne babalar
ise başka bir hikâye aracılığıyla çocukların elinden yaptıkları bir işi almanın
ne sinir bozucu olduğunu, onların sadece destek istediğini anlayabilir.
Bu
arada temas etmeden geçmeyelim ve yeniden bu kitap vesilesiyle hatırlayalım:
Çocukların beden bütünlüğünü koruma hakkını vardır ve kabul edelim çocukların
bedenine dokunmak çocuğu rahatsız ettiği takdirde bu cinsel tacizdir. Böylesi
biri durumda da bize düşen böylesi bir olayla karşılaştığında çocuğa bunu
söyleyecek güveni verebilmiş olmamızdır.
Brigitte Labbe Günışığı Kitaplığı ,2012 8-12 yaş |
Şiddet, Diktatörlük, Demokrasi, Şiddetsizlik
Yukarıda
ülke gündemi kitapların seçiminde etkili oldu diye söylemiştik yaa, işte tam da
içinden geçtiğimiz döneme uygun iki kitapla bu haftanın kitaplarına son vermek
istiyoruz. Ama önce iki küçük soru: Çocuklara ülkenin halet-i ruhiyesini
anlatmakta zorlanıyor musunuz? Peki, ekrandaki meşum suratlara sinirlenen
halinizi de mi anlamıyorlar?
Haklısınız, yüzü hiç kızarmadan istifa etmemekte
direnen başbakanı anlatmak ve çocuklardan anlamalarını beklemek zor iş. Ama
üzülmeyin, serinin Diktatörlük ve Demokrasi ile
Şiddet ve Şiddetsizlik adlı kitapları bu konuda küçüklere yardımcı
olabilir. Çocuklar her gün, “Demokrasiyi
de en iyi biz biliriz” diyen başbakana, küçücük toplanmalara bile yüzlerce
polis ve biber gazı ile saldıran devlet şiddetine tanıklık etse de bu iki kitap
çocuklar için hikâyenin nerede başlayıp, nerede sonlanacağını anlamak için iyi
bir fırsat.
Ve
yine çocuklarımız biliyor ki; kadınların kaç çocuk doğurması gerektiğinden,
internette hangi kanallarda gezineceğinize karar veren bir başbakana karşı
annelerini evde zor tutuyorlar. Haaa, bu arada zor tutuyorlar derken
kastettiğimiz şiddet değil elbette. Biz cezasız kalan devlet şiddetine karşı
tüm gücümüzle buradayız diye haykırıyoruz. Çünkü gücümüz birliğimizden geliyor
ve hepimiz Berkin, Ali İsmail, Abdocan,
Medeni, Ethem ve nicesiyiz!
Son
söz olarak Charlie Chaplin, Great Dictator’de “Nefret geçer, diktatörler ölür,
özgürlük ölmez” repliğini elbet boşa kullanmadı. Biliyoruz ki diktatör
bozuntularının, padişah bozmalarının sonu yakındır. Aydınlık günlere!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder