Çocuk Kitaplığı

Çocuk Kitaplığı

11 Eylül 2013 Çarşamba

Kuşatma Altındaki Şehir “Leningrad” tan bugün öğreneğimiz bir şeyler var…

Oleg ya da Kuşatma Altındaki Şehir
Jaap Ter Haar
Çeviri : Ersel Kayaoğlu
Can Yayınları, 5. Basım, 2013
10 yaş +
Gökçen Düzkaya

Savaşı bilmeyen bir çocuk, nasıl savaş karşıtı olabilir? Savaş, şimdi bugün tam da bu kadar yakınımızdayken hem de.. O vakit çığırtkanlar savaş nidası atarken çocuklarımıza kitaplarla anlatalım bu belayı. Anlatalım ki barışın sesi daha yükselsin. 

“Leningrad mı? Amma da geriye gittin. O kadar uzaktan öğrenecek ne çıkar insanlık yararına?” diyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü yürekli Sovyet halkı yaklaşık yirmi milyon insanını feda ederek kovdu Hitler faşizmini ülkesinden ve dünyaya yeni bir umut verdi. Bir savaş ki dillere destan olmuş, üzerine onlarca şiir ve kitap yazılmış, onca tablolara resmedilmiş; kısa yüzyılımızın orta yerinde bir demir çubuk gibi sallanarak 1917 Ekim Devrim’i ile başlayan onurlu yılları 90’lı yıllara kadar uzatmış. Keşke tüm bunlara acılar içinde kazanılan bir savaş vesilesiyle olmasaydı ama hepimiz biliyoruz ki İkinci Dünya Savaşı Sovyetler Birliği’ni yani işçilerin şöleniyle yeniden kurulmuş bir koca yeryüzü parçasını dünyadan bir daha dönmemecesine silmek için çıkarılmıştı emperyalist dünya tarafından. Fakat paylaştıkları dünyada bir “Kızıl Yıldız” olduğunu unuttular. Dosta düşmana gösterdi o zaman Sovyet halkı tüm yurtseverliğini.  Hiç de savaş yanlısı olmayan halk, başa gelen çekilir diyerek verdi elinden gelen mücadeleyi…


Oleg, “Kuşatma Altındaki Şehir” de yaşayan bir çocuk…

Bu kitabı okurken aklıma İlya Ehrenburg’un yazdığı üçlemeden Fırtına adlı roman geldi. Biliyorsunuz, Fırtına’nın birinci ve ikinci cildinde yazar, tüm hisleriyle kanlı savaşın Sovyetler Birliği’ndeki yıkımını gözler önüne serer.  Hatıralarında ise savaş yıllarından şöyle bahseder Ehrenburg:

“ Önümde savaşın ilk yılları canlanıyor. Sonra insanlar her şeye alıştı. Savaş yaşamı kuruldu. 1941 yılı yazında ve sonbaharında şehirler sallandı, çatırdadı, yıkıldı, ağaçlar gibi. Her şeyde bir alışılmamışlık vardı, her şey anlaşılmaz bir halde idi. Asker alma şubeleri, ayrılıklar, dokunaklı şarkılar, gözyaşları, damlarda nöbet tutmalar, uğursuz dedikodular, bir veba kadar, bir salgın kadar korkunç ”çember içine alma” sözü, uzun katarlar, kaçanlarla tıkanmış yollar, gittikçe artmakta olan korku ve telaş… Kolhozlu bir köylü kadını erlere su dağıtırken şöyle diyordu: Almanlarda düzen var, üstleri başları düzgün, kamyonlarla gelmişler. Erlerine çikolata bile dağıtıyorlar.”

Ne tuhaf, Oleg de Alman askerinin elindeki çikolatadan bahsedecek az sonra.

Oleg Ya Da Kuşatma Altındaki Şehir adlı bu haftaki kitabımızın kahramanı Oleg Turyenkov, savaşın tam orta yerinde,  1942 Leningrad’ında annesiyle birlikte yaşam savaşı veren bin bir tane çocuktan sadece bir tanesi. Bir de Oleg’in arkadaşı Nadya var. Her gün aşevine gidip kendilerine ayrılan kadar yemeği alıp ailelerine getiren bu iki çocuk, geçtikleri sokaklarda açlık ve soğuk yüzünden ölmüş sayısız insan görürler. Oleg’in gece rüyalarına su canavarının yaşadığı yer olarak giren yarık buz kütleleri aynı zamanda onun yüzleşmesi gereken birer gerçek olup çıkıverecektir karşılarına.

Açlık ve soğukla sınanan cesaretleri ile annelerine biraz daha güzel bir yiyecek götürme hayali kuran çocuklar, tarafsız bölgeye geçmeye karar verirler ve aşılmaz yolları yürüyerek, buzların üstünden kayıp bu bölgeye gelecekken bir de ne görsünler, kocaman bir asker postalı. Hem de düşman askerininki! İşte öykümüzün bam teli burada kopuyor. Oleg’ in hafızasına kazıdığı, büyüyünce babasının silahıyla vuracağı, kendilerine bu kadar acı çektiren, babasını elinden alan, annesini ve tüm Leningrad halkını açlığa, soğuğa ve ölüme terk eden düşman asker,  çocuklara yardım etmesin mi! Onları sırtında taşıyıp, çikolatayla besleyen,  Sovyet Askerî Bölgesi’ne getirmeyi göze alan Alman askeri görünce bizim Oleg’in bütün ezberi bozulur. “ İyi düşman askeri”, savaş paradigmasını altüst etmiştir. Tabi tüm bu olan bitene Sovyet askeri de şaşırmıştır. Fakat yapacak bir şey yoktur. Bir savaş vardır ve düşmanın iyisi kötüsü yoktur. Düşman düşmandır.

Kitabın sonuna gelindiğinde ikinci çarpıcı sahneye şahit oluruz. Alman tutsaklar bombalanmış şehrin ortasından geçirilirken Oleg bir Alman askerinin gözünde umutsuzluğu, çaresizliği, acıyı okur ve dayanamaz koşarak askerin yanına gider ve ona cebinden çıkarttığı çikolatayı verir. Herkes şok olmuş bir şekilde Oleg’e bakmaktadır. Nefret, kin, acıma, şaşkınlık… Her şey bir aradadır. O anda Oleg’in arkasından yaşlı bir kadın şöyle seslenir: “ Bu yaptığın, iyi bir şeydi oğlum.” Arkasından da kalabalığa dönerek: Nefret içinde yaşamamız gerekiyorsa özgürlüğümüzün bize ne yararı olur, der. Evet, çünkü, yazarın da kitabın sonunda dediği gibi, çok acı çekmiş olan çok şeyi affedebilir.

Yazar Jaap Ter Haar, 1922’de Hollanda’da doğdu. Hollanda’nın İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlar tarafından işgal edilmesinin ardından Fransa’ya gitti ve orada direniş hareketine katıldı. 1998’de hayata gözlerini yumdu. Bizzat kendisi de savaşan yazar, bu kitapla okuyucuya savaşın anlamsızlığını bir çocuğun gözünden gösteriyor. Fakat bu kitabın büyükler tarafından da okunması önemli olsa da aslında kitap 10-13 yaş çocukları için yazılmış. Bazı okuyucularımız çocukların böyle kötü tablolarla karşılaşmasını sakıncalı bulabilirler. İki hafta önce yayımlanan Tacim Çiçek’in hazırladığı dört bölümlük “Çocuk Edebiyatı Denilince” başlıklı yazı dizisini takip edenler bilirler. Orada Tacim Çiçek bahsetmişti, hiçbirimiz gerçeklerden uzak bir dünyada yaşamıyoruz. İnsana dair her şey çocuk edebiyatının da konusu olmalıdır. Bu kitapta da benzer bir durum söz konusu. Bu tartışmaya bu yazıda çok fazla girmemekle beraber şunu da söylemekle yetinelim: Savaşı bilmeyen bir çocuk, nasıl savaş karşıtı olabilir? Savaş, şimdi bugün tam da bu kadar yakınımızdayken hem de…

Suriye’de Savaşa HAYIR!

Yazının son kısmına gelmişken madem olası savaş durumundan bahsediyoruz, burada kardeş Suriye halkına da bir selam gönderme şansımız olsun. Biliyorsunuz, yanı başımızdaki komşumuz zor günler geçiriyor. İğrenç bir komploya kurban edilmek istenen Suriye halkı parayla tutulmuş eli kanlı çeteler tarafından katledilmekte; uzun yıllardan beri Arap, Kürt, Hristiyan, Müslüman birlikte kardeşçe yaşayan bu halk, bugün içerden bölünmek, parçalanmak istenmektedir. Suriye halkı tıpkı İkinci Dünya Savaşı’nda emperyalistleri bozguna uğratan yürekli Sovyet halkı gibi bugün birlikte kenetlenmiş olarak yurtseverce mücadele etmektedirler.  Hiç merak etmeyelim, bu savaşın meraklısı ülkelerin halkları da bu savaşa izin vermeyeceklerdir.  Suriyeli çocuklar güneşi göreceklerdir. Hepimiz biliyoruz ki savaşı zenginler çıkarır, fakirler ölür, çocuklar ölür, haklar ölür. Fakat bu sefer yolun sonuna geliyorlar.

Güzel günler göreceğiz çocuklar, güneşli günler göreceğiz. Motorları maviliklere süreceğiz! Buradan Suriye halkının onurlu mücadelesine bin selam olsun! Suriyeli çocukları savaşa kurban etmeyelim, bu savaşa izin vermeyelim. Bu suça ortak olmayalım. Biz istersek, başarırız!




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder