Bir Şeftali Bin Şeftali
SamedBehrengi
Çeviren: Mehmet Kanar
Resimleyen: Aysel Yıldırım
Say Yayınları, 2. Baskı, 2013
7+ yaş
|
Hüseyin Ozan Uyumlu
Mülkiyetin sorgulamasını yapan Samed Behrengi, doğanın diliyle düşünmüş. Görece
hareketsiz canlıların hikâyelerini canlandırmak zordur. Behrengi bir şeftalinin
çekirdekten ağaca, ağaçtan şeftaliye nasıl dönüştüğünü, bizim göremediğimiz
hareketlilikle nakış gibi işleyerek anlatmayı başarmış.
Sahibali ve Pulad, çocuk
doğasına uygun olarak, mülkiyet “kutsalı”nı kendiliğinden reddedip ağanın
bahçesinde ellerini kollarını sallayarak gezen iki çocuk. Yerde buldukları bir
şeftaliyi yemeleri, yeni bir hayat serüveninin de hikâyesini başlatacak. Bu
hayat hikâyesi bir şeftali ağacına ait ve öykünün gelişimi doğanın kurallarına
göre şekilleniyor. Öyle ki öyküdeki herkes doğasına göre davranıyor. Bir şeftali
düşünün ki son zerresine kadar lezzetle yenmeyi isteyen.
Çocuk öykülerinin tema
ve seyrini belirlemez mi çocukların merak duygusu. Çocuklar somuttan soyuta
doğru düşünürler. Örneğin ağacın çiçek vermesini mısır patlağına benzetebilirler.
Bildiklerinden yola çıkarak bilmediklerini çözmeye çalışırlar. Çünkü var olan
gelişmeyi başka türlü açıklayamazlar. Bir meyvenin oluşumu soyuta kaçmadan
nasıl anlatılabilir? Zaman zaman sıkıcı bir şekilde detaya girmesine rağmen
Behrengi çocuklara bir çekirdekten bir ağaç nasıl olur, bunu somut bir şekilde anlatabiliyor.
Öykünün anlatıcısı bir şeftali.
Şeftali dediysem bir zaman şeftali, bir zaman toprak altında çekirdek, bir
zaman suya uzanan kök, bir zaman dallanıp budaklanan bir ağaç. Gelişimin gizemi
kozmosun büyüsünün sıradanlığında gizli. Sıradanlıkta diyalektik materyalizmin
dış dünyadaki varlığı, bilince yolculuğu, maddenin hareketi var: “İri, çetin
çekirdeğim yeni bir yaşamı düşlüyordu. Daha iyisini söyleyeyim, ben yeni bir
hayatı düşünüyordum. Çekirdeğim ayrı değildi benden”. Yaşamı içinde barındıran
bir döngü var: “Ben belirli zamanlarda ölüyor ve tekrar diriliyordum.”,
“Kendimi yok edip yeni bir şey olmuştum”.
Hem
Öyküye Hem Şeftali Can Veren Edebi Betimlemeler
Bir şeftalinin zorlu ve
yaratıcı yetişme sürecinin anlatıldığı öykü, sona doğru boyundan büyük işler
yapan çocuklara yöneliyor. Sahibali ile Pulad Yılanlar Vadisi’nde yılan
ıslıkları arasında bir taştan öbür taşa atlarken; Yaşar Kemal’in “Yılanı
Öldürseler”de dramını anlattığı “Hasan” canlandı gözümde. Behrengi de Yaşar
Kemal gibi halk kültürü üzerine incelemeler yapmış, halkın masallarını derlemiş
ve yeniden yazmış. Behrengi’nin zengin dili usta işi edebi betimlemelerde
kendini gösteriyor. Bazı bölümleri şiir
gibi dokumuş: “Yanaklarının kırmızılığını görseniz mutlaka çıplak olduğu için
utandığını sanarsınız”
Öykünün izleği ağalık
ve toprak mülkiyetinin sorgulanması ekseninde çizilse de olay örgüsünde doğaya
dair birçok anlatım var. Feodal toplumun sınıfsal çelişkileri ve oluşturduğu
kırılmalar doğanın diliyle şekle bürünüyor. Paranın saltanatından ağaçlar da
payına düşeni alıyor, yoksulluk ya da sefa: “Bu kadar çok para harcanan bir
ağacın şeftalileri de elbette kıymetli olur”. Oysa ona vuran güneş aynı güneş,
toprak aynı toprak değil midir: “Güzel kızım, güneşten kaçma. Güneş bizim
dostumuz. Toprak bize gıda verir, güneş de onu pişirir... Güzel kızım, bir gün
güneş yere darılır da parlamayacak olursa, yeryüzünde canlı diye bir şey
kalmaz; ne bitkiler, ne hayvanlar”. Doğanın koruyan, ışıtan, yaşatan yüzünü öyküde
görebiliyoruz: “Şimdi toprağın üstündeyim. Bu toprak, annemin annesi, benim
annem, tüm canlı varlıkların annesiydi.”
Çizimler görsellik
açısından renkli ve ilgi çekici değil. Renkli çizim ve çocuksu resimlemelerle
daha etkili olabilirdi. Kitabın genelinde görünen sohbet havası okuyucuyu
rahatlatsa da çekirdeğin filize evrimi fazla ayrıntısıyla çocukların ilgisini
azaltabilir. Bu bölümde nadiren kullanılan uzun tümceler de çocukların düzeyine
uygun değil: “Düşünüyordum kendi kendime: Tam bir çekirdekle eksik bir ağaç
arasındaki fark, tam çekirdeğin çıkmaza girdiği ve değişmediği takdirde
çürüyeceği, eksik ağacın ise önünde çok parlak bir geleceği olduğuydu”.
Öyküde iki yerde,
çocuklar için olumsuzluk oluşturacak sözcükler var. “Lanet olası köpek herif”
tümcesi köpek sözcüğüne olumsuz bir anlam yüklemiş. Oysa Murathan Mungan
“Köpeğin Adı” denemesinde bu anlamlandırmayı sorgular. Bir teyze, köpekleri
sevmemesini şöyle açıklar: “Düşün bir kere, iyi bir şey olsa, adına köpek
derler miydi hiç?. Yani teyzenin bilincinde önce varlıklar değil, sözcükler
vardır. Bunun yanı sıra “Yakmazsak
şerefsiziz”, “Sopa ile yılanın beynini dağıtmışlardı” gibi tümceler
kullanılmasa daha iyi olurdu.
Mülkiyetin
sorgulamasını yapan Behrengi, doğanın diliyle düşünmüş. Görece hareketsiz
canlıların hikâyelerini canlandırmak zordur. Behrengi bir şeftalinin
çekirdekten ağaca, ağaçtan şeftaliye nasıl dönüştüğünü, bizim göremediğimiz
hareketlilikle nakış gibi işleyerek anlatmayı başarmış.
Behrengi yazarlığı ile
tanınır ama köy öğretmenliği de yapmış. Ancak bir öğretmen bir öyküyü böyle
coşkun öğretme hissiyle anlatabilir. İlk deneyimimiz değil miydi bir canlıyı pamuklara
sararak yetiştirdiğimiz. Samed Behrengi de bir öyküye sararak şeftali nasıl
yetiştirilir onu öğretiyor bize. Peki bu şeftaliler adaletsiz düzende kimin
sepetini doldurur?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder